Herkesin sigara ve tütün ürünlerini bırakmak için bir sebebi ya da sebepleri olmalı. Çocuk varsa onlar düşünülmeli, hastalığık varsa ilerlemesi engellenmeli ve bunun gibi sebepler artırılabilir. Pasif içicilik bilindiği gibi sigara dumanına maruz kalmaktır. Bu da en az içmek kadar sakıncalıdır. Uzun vadede başarılı ve kesin sonuç için bunlar göz önüne alınmalıdır. Hedef tarih seçin veo tarihe kadar azaltın o tarihte de dönüşü olmadan bırakın. Planı ertelemeyin o zaman bırakamazsınız. Bu hafta içinde tüketilen nikotin miktarını azaltın. Hedefinizi arkadaşlarınızla paylaşın.
Bağımlı arkadaşlarınızla birlikte bu kararı alın birlikte planı gerçekleştirmek size güç verecektir. Aksi halde yanınızda içenler oldukça hatırlayacak ve isteyeceksiniz. Iş yerinde ne kadar içtiğinizi not alın. Nikotin bandı ve sakız da bırakmada yardımcıdır. Tütün çiğnenir ya da elektronik sigara tercih edilir. Bağımlılığı yenmek için tetikleyiciler uzak tutulmalıdır.ilk temiz gününüzde normal rutininizi değiştirin. Tamamen yeni bir hayata adım attınız.
Sağlıklı ve dengeli bir kahvaltı yapın. Sağlıklı beslenin, aık havada yürüyüş yapın, dolaşın gezin ve eğlenin. Ilık bir duş alın köpeğiniz varsa yürüyüşe çıkın. Yeni şeyler deneyin ve aklınızı meşgul edin. Bu da sigarayı bırakmada yardımcı ve etkilidir. Bir kursa yazılabilirsiniz, yeni kişilerle tanışabilir, keşif gezilerine turlara katılabilirsiniz. Müzik, dans, yoga, tiyatro, video oyunları oynamak, hayvan barınaklarını ziyaret etmek gibi akıl dağıtan değişik aktivilere katılın. Sigara içmenin yasak olduğu kafelere gidin. Duygularınızı yazın günlük tutun. Değişimlerinizi okuyun ve yazın bundan da güç alırsınız.
Her nikotinsiz geçen gün için kendinizi ödüllendirin. Bir kavanoz dolusu parayı böylece biriktirebilirsiniz. Yazın istediğiniz tatile de gidersiniz. Sigaraya verdiğiniz parayı kutuya atın, sonunda ya tatil ya da masaj ve spor seçimini yapın. Sigara bağımlılığını yaratan nikotin sigara dumanıyla vücuda alınan 4000 kimyasal maddeden biridir ve bu maddeler içinde beyne etkisi en belirgin olanıdır. Her sigara ile vücuda 1-2 miligram nikotin alınır. Nikotin solunduktan 10 saniye sonra beyne ulaşır. Sigarayı bırakmak daha uzun yaşama şansınızı büyük ölçüde artırmak için yapabileceğiniz tek şeydir.
Kaynak7gunsaglik.com
Fazla Alkol Öğrenmeye ve Hafızaya Zarar Veriyor
Akşamdan kalma olmak geçirilen gecede ne kadar eğlenceli olursa olsun sağlığı her bakımdan olumsuz etkiler. Alkolü sınırlı ve bilinçli tüketmek gerekir. Fazla alkol almak, beynin öğrenme bölgesini etkiler ve zarar verir. Bu nedenle yıpranan beynin öğrenme ve hafıza bölümleri gençlerde uzun süreli hafıza kaybı, geç hatırlama, hatırlayamama ve öğrenememeye yol açar. İspanya’da klinik deneysel bir araştırma yapılmış ve 18-20 yaşlarındaki 122 üniversite öğrencisi fazla alkol tüketmiştir. Daha sonra basit bir dil ve hafıza testinden geçmişlerdir. Bu gurubun yarısı daha ılımlı alkol almıştır.
İlk testte kelime tatbikatlarında giderek zorlanılmıştır, ılımlı içenler ise daha başarılı olmuştur. Alemci denilen alkolizme yenik düşenler ayrıca esrar kullanımı, aile öyküsü ve ruhsal bozukluk gibi faktörlerle hiçbir testten geçememişlerdir. Çalışmada aşırı içme ve bellek bozukluğu arasında bir neden-sonuç ilişkisi ispat edilmemiştir. Aşırı alkol öğrenme becerilerini engeller ve dikkati dağıtarak odaklanmayı da önler. Özellikle bazı beyin bölgeleri, hipokampus ve prefrontal korteks ile bağlantılı görevleri ile aşırı içme ve zorluk arasında "net bir ilişki" vardır. Hipokampus özellikle alkolün toksik etkilerine karşı savunmasızdır.
Los Angeles’taki Güney Kaliforniya Üniversitesi’nde klinik psikiyatri ve davranış bilimleri yardımcı doçenti Thomas Hicklin bu araştırmanın gençler arasında bilinçlenme yaratmasını umduğunu dile getirmiştir. Bu riskler göz önüne alınmalıdır. Bu önemli ve çok yönlü bir sorundur maalesef aşırı içme konusunda akran baskısı yüksektir. Kalıcı içiciliğe bir adımdır arkadaş ortamları iyi bir başlangıçtır. Uzun vadeli çalışmalarda alkolü azaltan ve bırakan öğrenciler arasında yeniden bir araştırma yapılacaktır. Bu tür çalışmalar kısa vadeli bellek üzerinde ağır içmenin yanı sıra akademik performans etkileri de değerlendirilecektir.
Kaynak7gunsaglik.com
İlk testte kelime tatbikatlarında giderek zorlanılmıştır, ılımlı içenler ise daha başarılı olmuştur. Alemci denilen alkolizme yenik düşenler ayrıca esrar kullanımı, aile öyküsü ve ruhsal bozukluk gibi faktörlerle hiçbir testten geçememişlerdir. Çalışmada aşırı içme ve bellek bozukluğu arasında bir neden-sonuç ilişkisi ispat edilmemiştir. Aşırı alkol öğrenme becerilerini engeller ve dikkati dağıtarak odaklanmayı da önler. Özellikle bazı beyin bölgeleri, hipokampus ve prefrontal korteks ile bağlantılı görevleri ile aşırı içme ve zorluk arasında "net bir ilişki" vardır. Hipokampus özellikle alkolün toksik etkilerine karşı savunmasızdır.
Los Angeles’taki Güney Kaliforniya Üniversitesi’nde klinik psikiyatri ve davranış bilimleri yardımcı doçenti Thomas Hicklin bu araştırmanın gençler arasında bilinçlenme yaratmasını umduğunu dile getirmiştir. Bu riskler göz önüne alınmalıdır. Bu önemli ve çok yönlü bir sorundur maalesef aşırı içme konusunda akran baskısı yüksektir. Kalıcı içiciliğe bir adımdır arkadaş ortamları iyi bir başlangıçtır. Uzun vadeli çalışmalarda alkolü azaltan ve bırakan öğrenciler arasında yeniden bir araştırma yapılacaktır. Bu tür çalışmalar kısa vadeli bellek üzerinde ağır içmenin yanı sıra akademik performans etkileri de değerlendirilecektir.
Kaynak7gunsaglik.com
Evde Spor Yapmanın İncelikleri ?
SON yıllarda artan iş yükü nedeniyle spora vakit ayıramayanlar, bu ihtiyaçlarını evlerine aldıkları spor aletleriyle karşılamaya çalışıyor. Ancak sakatlanmamak için evde spor yaparken çok dikkatli olunması gerekiyor.
Evde sporun doğru yapılması halinde faydalı olabileceğinin altını çizen Adana Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Antrenörlük Eğitimi Bölümü Spor Sağlık Bilimleri Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Dilek Sevimli “Spora başlamadan önce muhakkak bir uzman kontrolünden geçilmesi gerekiyor” diyor. Sevimli, evde spor yapanlara şu uyarılarda bulunuyor:
* Evde spor yapacak olan kişi önce yürüyüşle başlamalı. Kısa bir yürüyüşün ardından mutlaka germe ve kas egzersizlerini boyundan başlayarak ayak bileğini çalıştıracak şekilde yapmalı. Tüm kas grupları ısındırılmalı.
* Isınma bölümü 8-10 dakika olmalı. Daha sonra ilk 1 ay için 20 dakika yürüyüş ve koşu yaparak vücut spor ritmine alıştırılmalı.
* Vücut spora alıştıktan sonra tempo artırılabilir. Zaten sporda ilk 20 dakikadan sonra yağ yakma işlemi başlar. Bunun için ilk etapta kilo vermeyi düşünmemek lazım. Bu nedenle ilk bir ayın ardından yine 8-10 dakika ısınma hareketleri yapıldıktan sonra tempo artırılabilir. Bu dönemde spor süresi ısınma evresi hariç 45 dakikayı geçmemeli. Bir gün spor yapılıyorsa bir gün ara verilmeli. Vücut dinlendirilmeli.
* Spor, vücudun ritme uyum sağlayacağı zamanlarda yapılmalı. Sabah çok erken yapılmamalı, çünkü sabah saatlerinde vücudun ısınması daha güç oluyor. Vücudun egzersize uyum sağlaması geç olduğu için kişi 30 dakikada alacağı verimi 50 dakikada ancak alabiliyor. Sabah 9 veya 10 gibi saatler uygun ancak bu da iş nedeniyle uygun değilse akşam yemekten en az 2 saat sonra spor yapılmalı. Isınmadan spor yapmak kalbe zarar veriyor.
Kaynak7gunsaglik.com
Evde sporun doğru yapılması halinde faydalı olabileceğinin altını çizen Adana Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Antrenörlük Eğitimi Bölümü Spor Sağlık Bilimleri Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Dilek Sevimli “Spora başlamadan önce muhakkak bir uzman kontrolünden geçilmesi gerekiyor” diyor. Sevimli, evde spor yapanlara şu uyarılarda bulunuyor:
* Evde spor yapacak olan kişi önce yürüyüşle başlamalı. Kısa bir yürüyüşün ardından mutlaka germe ve kas egzersizlerini boyundan başlayarak ayak bileğini çalıştıracak şekilde yapmalı. Tüm kas grupları ısındırılmalı.
* Isınma bölümü 8-10 dakika olmalı. Daha sonra ilk 1 ay için 20 dakika yürüyüş ve koşu yaparak vücut spor ritmine alıştırılmalı.
* Vücut spora alıştıktan sonra tempo artırılabilir. Zaten sporda ilk 20 dakikadan sonra yağ yakma işlemi başlar. Bunun için ilk etapta kilo vermeyi düşünmemek lazım. Bu nedenle ilk bir ayın ardından yine 8-10 dakika ısınma hareketleri yapıldıktan sonra tempo artırılabilir. Bu dönemde spor süresi ısınma evresi hariç 45 dakikayı geçmemeli. Bir gün spor yapılıyorsa bir gün ara verilmeli. Vücut dinlendirilmeli.
* Spor, vücudun ritme uyum sağlayacağı zamanlarda yapılmalı. Sabah çok erken yapılmamalı, çünkü sabah saatlerinde vücudun ısınması daha güç oluyor. Vücudun egzersize uyum sağlaması geç olduğu için kişi 30 dakikada alacağı verimi 50 dakikada ancak alabiliyor. Sabah 9 veya 10 gibi saatler uygun ancak bu da iş nedeniyle uygun değilse akşam yemekten en az 2 saat sonra spor yapılmalı. Isınmadan spor yapmak kalbe zarar veriyor.
Kaynak7gunsaglik.com
Dil Eğitimi Çok Küçük Yaşta Başlamalı
Her şey küçükken, çocukken daha kolay öğreniliyor. Bebekken bile dil öğretilebilir.
Liv Hospital Konuşma ve Yutma Bozuklukları Uzmanı Eyüp Sezer “Doğası gereği çocuğun iki yaş sonrası konuşmasında maruz kaldığı dillerin özelliklerinin bir karışımı karşımıza çıkar ve her bil dile ilişkin “ustaca kullanım” zamanla kazanılır. Dolayısıyla teorikte çift dilli, hatta üç dilli çocuk yetiştirmek mümkündür” diyor.
Bebekler konuşmaya başlamadan iletişime geçer
Doğum sonrasında bebekler, uyanık oldukları zamanlarının büyük bir kısmını annelerinin ya da bakıcılarının jest/mimik/seslerini dinleyerek ve izleyerek geçirir. Böylece konuşmalarını sağlayacak organları henüz zihinsel ya da fiziksel olarak denetleyemeseler de, dile ilişkin bilgiyi depolar ve yaşantılarıyla ilişkilendirebilir. Ayrıca, iletişim kurma dürtüsü öyle güçlüdür ki, bebekler, ilk sözcüklerini söylemeden çok önce bizimle “konuşmak” için pek çok farklı yöntem geliştirir. Örneğin, birçok farklı ağlama çeşidi vardır ve ana babalar bir ağlamanın “açım”, bir diğerinin “canım acıyor”, ya da “rahatsızım”, bir başkasının “sıkıldım, derhal benimle ilgilen” anlamına geldiğini kısa sürede öğrenir.
Bir yaşına doğru bebeksi konuşmalar başlar
Bebekler dil yetisi kazanırken sözcükleri anlamayı ve üretmeyi eşzamanlı olarak öğrenme eğilimindedir. Bir yaşına doğru bebekler “dil” benzeri sesler çıkarmaya başlarlar, “bebeksi konuşma” olarak adlandırabileceğimiz genizsi agulamalar ve gığıldamaların yerini babıldamalar alır. İlk anlamlı sözcükler on ikinci ila yirminci ay arasında söylenir. Bazı bebekler anlamlı sesler çıkarmak için çabalayıp durur, bazıları ise hazır olana kadar bekler. On sekiz ila otuzuncu aylarda bebeğin yeni sözcükleri öğrenme hızı aniden artar. Buna “adlandırma patlaması” denir. İki üç yaş arasında çocuk konuşmasını basitleştirerek “bebeksi konuşma” ile yetişkin konuşmasına benzer yapıları kullanmaya başlar. Çocuk 3 ya da 4 yaşına geldiğinde, konuşmasındaki “bebeksi konuşma” özellikleri azalır, yetişkininkine benzer biçimde anlaşılır ve akıcı olarak konuşmaya başlar.
2 yaşa kadar kritik dönem!
Çocuk, genel olarak doğumla iki yaş arası “dil edinimi için kritik dönem” diye adlandırabileceğimiz dönemde duyabildiği ve maruz kaldığı iki ya da üç dili öğrenebilir. Fakat edinimin doğası gereği çocuğun iki yaş sonrası konuşmasında maruz kaldığı bu dillerin özelliklerinin bir karışımı karşımıza çıkar ve her bil dile ilişkin “izole, ustaca kullanım” zamanla kazanılır. Dolayısıyla teorikte çift dilli, hatta üç dilli çocuk yetiştirmek mümkündür denilebilir.
Nelere dikkat edilmeli?
Burada vurgulanması gereken, doğum ile iki yaş aralığının “dil edinimi açısından kritik periyot” olduğu, dolayısıyla çocuğun tepkileri çok iyi gözlenmeli, olası “işitme kaybı” olasılığı en başta “yeni doğan işitme taraması” ile egale edilmeli, sonrasında periyodik değerlendirmelerle çocuktaki dil iletişim gelişimi ilgili uzmanlarca takip edilmelidir.
Kaynak7gunsaglik.com
Liv Hospital Konuşma ve Yutma Bozuklukları Uzmanı Eyüp Sezer “Doğası gereği çocuğun iki yaş sonrası konuşmasında maruz kaldığı dillerin özelliklerinin bir karışımı karşımıza çıkar ve her bil dile ilişkin “ustaca kullanım” zamanla kazanılır. Dolayısıyla teorikte çift dilli, hatta üç dilli çocuk yetiştirmek mümkündür” diyor.
Bebekler konuşmaya başlamadan iletişime geçer
Doğum sonrasında bebekler, uyanık oldukları zamanlarının büyük bir kısmını annelerinin ya da bakıcılarının jest/mimik/seslerini dinleyerek ve izleyerek geçirir. Böylece konuşmalarını sağlayacak organları henüz zihinsel ya da fiziksel olarak denetleyemeseler de, dile ilişkin bilgiyi depolar ve yaşantılarıyla ilişkilendirebilir. Ayrıca, iletişim kurma dürtüsü öyle güçlüdür ki, bebekler, ilk sözcüklerini söylemeden çok önce bizimle “konuşmak” için pek çok farklı yöntem geliştirir. Örneğin, birçok farklı ağlama çeşidi vardır ve ana babalar bir ağlamanın “açım”, bir diğerinin “canım acıyor”, ya da “rahatsızım”, bir başkasının “sıkıldım, derhal benimle ilgilen” anlamına geldiğini kısa sürede öğrenir.
Bir yaşına doğru bebeksi konuşmalar başlar
Bebekler dil yetisi kazanırken sözcükleri anlamayı ve üretmeyi eşzamanlı olarak öğrenme eğilimindedir. Bir yaşına doğru bebekler “dil” benzeri sesler çıkarmaya başlarlar, “bebeksi konuşma” olarak adlandırabileceğimiz genizsi agulamalar ve gığıldamaların yerini babıldamalar alır. İlk anlamlı sözcükler on ikinci ila yirminci ay arasında söylenir. Bazı bebekler anlamlı sesler çıkarmak için çabalayıp durur, bazıları ise hazır olana kadar bekler. On sekiz ila otuzuncu aylarda bebeğin yeni sözcükleri öğrenme hızı aniden artar. Buna “adlandırma patlaması” denir. İki üç yaş arasında çocuk konuşmasını basitleştirerek “bebeksi konuşma” ile yetişkin konuşmasına benzer yapıları kullanmaya başlar. Çocuk 3 ya da 4 yaşına geldiğinde, konuşmasındaki “bebeksi konuşma” özellikleri azalır, yetişkininkine benzer biçimde anlaşılır ve akıcı olarak konuşmaya başlar.
2 yaşa kadar kritik dönem!
Çocuk, genel olarak doğumla iki yaş arası “dil edinimi için kritik dönem” diye adlandırabileceğimiz dönemde duyabildiği ve maruz kaldığı iki ya da üç dili öğrenebilir. Fakat edinimin doğası gereği çocuğun iki yaş sonrası konuşmasında maruz kaldığı bu dillerin özelliklerinin bir karışımı karşımıza çıkar ve her bil dile ilişkin “izole, ustaca kullanım” zamanla kazanılır. Dolayısıyla teorikte çift dilli, hatta üç dilli çocuk yetiştirmek mümkündür denilebilir.
Nelere dikkat edilmeli?
Burada vurgulanması gereken, doğum ile iki yaş aralığının “dil edinimi açısından kritik periyot” olduğu, dolayısıyla çocuğun tepkileri çok iyi gözlenmeli, olası “işitme kaybı” olasılığı en başta “yeni doğan işitme taraması” ile egale edilmeli, sonrasında periyodik değerlendirmelerle çocuktaki dil iletişim gelişimi ilgili uzmanlarca takip edilmelidir.
Kaynak7gunsaglik.com
Bebeklerin Cildinde Görülen Lekelerin Sebebi
Doğum lekelerinin nedeni gebelikte annelerin tükettiği bazı gıdalar. Rengi ve şekli de bu besinlere bağlı..
İspanya, İtalya, bazı Arap ülkeleri ve ülkemizde doğum lekesinin sebebi olarak hamilelikte yemek istenen yiyecek gösterilir. Örneğin hamile kadının canı çilek ister ancak yiyemezse bebeğinin vücudunda çilek şeklinde leke olacağı söylenir.
Uzmanlara göre doğum lekesinin sebebi kesin olarak bilinmiyor. Yeni doğanların vücudundaki doğum lekelerinin büyük bir bölümünün sebebi kan damarları. Deri altındaki anormal kan damarları sebebiyle mor, kırmızı veya pembe renklerde görülebilen doğum lekeleri bazen kahverengi de olabiliyor. Kahverengi doğum lekeleri renkli hücrelerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkıyor.
Kaynak7gunsaglik.com
İspanya, İtalya, bazı Arap ülkeleri ve ülkemizde doğum lekesinin sebebi olarak hamilelikte yemek istenen yiyecek gösterilir. Örneğin hamile kadının canı çilek ister ancak yiyemezse bebeğinin vücudunda çilek şeklinde leke olacağı söylenir.
Uzmanlara göre doğum lekesinin sebebi kesin olarak bilinmiyor. Yeni doğanların vücudundaki doğum lekelerinin büyük bir bölümünün sebebi kan damarları. Deri altındaki anormal kan damarları sebebiyle mor, kırmızı veya pembe renklerde görülebilen doğum lekeleri bazen kahverengi de olabiliyor. Kahverengi doğum lekeleri renkli hücrelerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkıyor.
Kaynak7gunsaglik.com
Gebelikte Glutensiz Beslenmek, Bebeği Diyabetten Korur mu?
Tip 1 diyabet hastalığı anne karnındaki bebeklerde bile başlayabiliyor.
Bunun için anne adaylarının gebelikte dikkatli beslenmesi ve glutensiz gıdalara yönelmesi gerek. Çünkü gebelikte glutenli gıdalarla beslenen annelerin bebekleri ileride tip 1 diyabet riskini daha fazla taşıyor. Emzirme döneminde de bu böyle. Yani doğumdan sonraki ilk 6 ay emzirirken de glutensiz beslenmek önemli.
Araştırmalar yavru fareler ve anneleri üzerinde denenmiştir ve bu sonuca varılmıştır. Gluten, buğday, arpa, çavdar gibi tahıllarda bulunan bir proteindir. Sindirim sistemi gluteni benimseyemeyebilir bu durumda da tip 1 diyabet oluşabilir. Glutenli beslenme çölyak hastalığının da nedeni.
Bebeklerde çölyak, diyabet ve bazı sorunları önlemek adına gebelikte ve emzirme döneminde buna dikkat etmek gerekir. Pankreas insülin üreten organdır ve bebeğin anne karnındaki gelişiminde beslenmeyle orantılı olarak pankreas bozuklukları başlayabilir. Şeker hastalığı bebekken yerleşirse ileride çok daha kalıcı ve tehlikeli olabilir.
Kaynak7gunsaglik.com
Bunun için anne adaylarının gebelikte dikkatli beslenmesi ve glutensiz gıdalara yönelmesi gerek. Çünkü gebelikte glutenli gıdalarla beslenen annelerin bebekleri ileride tip 1 diyabet riskini daha fazla taşıyor. Emzirme döneminde de bu böyle. Yani doğumdan sonraki ilk 6 ay emzirirken de glutensiz beslenmek önemli.
Araştırmalar yavru fareler ve anneleri üzerinde denenmiştir ve bu sonuca varılmıştır. Gluten, buğday, arpa, çavdar gibi tahıllarda bulunan bir proteindir. Sindirim sistemi gluteni benimseyemeyebilir bu durumda da tip 1 diyabet oluşabilir. Glutenli beslenme çölyak hastalığının da nedeni.
Bebeklerde çölyak, diyabet ve bazı sorunları önlemek adına gebelikte ve emzirme döneminde buna dikkat etmek gerekir. Pankreas insülin üreten organdır ve bebeğin anne karnındaki gelişiminde beslenmeyle orantılı olarak pankreas bozuklukları başlayabilir. Şeker hastalığı bebekken yerleşirse ileride çok daha kalıcı ve tehlikeli olabilir.
Kaynak7gunsaglik.com
Sabah Işığı İnce Kalmanıza Yardımcı Olabilir
Sabahın parlak ışıkları odanızdan içeri süzüldüğünde güne pozitif başlarsınız.
Gün ışığının özellikle de sabahın ilk ışıklarının ince kalmanıza destek olduğunu biliyor muydunuz? Işık miktarı ve zamanlamasının zayıflama ve kilo almayla bir ilgisi bulunmuştur. Erken saatlerde gün ışığı alabilen kişiler daha ince kalabiliyor ve incelme süreçleri daha başarılı geçiyor. Özel bir izleme cihazı takılan 50 den fazla yetişkin insan bir süre bu şekilde izlenmiştir.
7 gün boyunca uyku süresi ilk ne zaman gün ışığı aldıkları kol takip cihazı ile ölçülmüştür. Vücut kitle indeksi boy kilo oranlarına bakılmıştır. Yemek günlükleri de tutulmuştur. İyi aydınlatılmış odalarda uyanmak güne enerji dolu başlamak demektir. Işık miktarından çok güne erken başlayıp sabah ışığını alabilen kişilerin daha ince kaldığı görülmüştür.
Vücudun iç ritm saati daha erken yatma ve erken kalkmaya ayarlanabilir. Erken yatıp erken kalkan kişiler diyet ve sporda daha etkin sonuçlar alır. Kalori alımı, uyku süresi ve uyanma şekli yani ışık alabilme durumu bunları belirler. Geç yatan daha az gün ışığından faydalanan kişiler kilo almaya daha çok eğilimlidir. Bu kişiler daha zor kilo verir.
Kaynak7gunsaglik.com
Gün ışığının özellikle de sabahın ilk ışıklarının ince kalmanıza destek olduğunu biliyor muydunuz? Işık miktarı ve zamanlamasının zayıflama ve kilo almayla bir ilgisi bulunmuştur. Erken saatlerde gün ışığı alabilen kişiler daha ince kalabiliyor ve incelme süreçleri daha başarılı geçiyor. Özel bir izleme cihazı takılan 50 den fazla yetişkin insan bir süre bu şekilde izlenmiştir.
7 gün boyunca uyku süresi ilk ne zaman gün ışığı aldıkları kol takip cihazı ile ölçülmüştür. Vücut kitle indeksi boy kilo oranlarına bakılmıştır. Yemek günlükleri de tutulmuştur. İyi aydınlatılmış odalarda uyanmak güne enerji dolu başlamak demektir. Işık miktarından çok güne erken başlayıp sabah ışığını alabilen kişilerin daha ince kaldığı görülmüştür.
Vücudun iç ritm saati daha erken yatma ve erken kalkmaya ayarlanabilir. Erken yatıp erken kalkan kişiler diyet ve sporda daha etkin sonuçlar alır. Kalori alımı, uyku süresi ve uyanma şekli yani ışık alabilme durumu bunları belirler. Geç yatan daha az gün ışığından faydalanan kişiler kilo almaya daha çok eğilimlidir. Bu kişiler daha zor kilo verir.
Kaynak7gunsaglik.com
Vaktinde Ameliyat İle Düz Tabanlığa Son
Düz tabanlık kaderiniz değil. Zamanında yapılan ameliyatla düz tabanlılıktan kurtulabilirsiniz. Ameliyat sonunda neler yaşanır ayrıntılar..
Ayak ve Ayak Bileği Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Tahir Öğüt, ağrısı olan ve başlangıç evresini geçmiş düztabanların ameliyatla düzeltilmesi gerektiğini, ameliyat eğer zamanında yapılırsa eklemleri sabitlemeden düztabanlığı düzeltmenin mümkün olduğunu belirtti.
Öğüt, yaptığı yazılı açıklamada, düztabanlığın, biri çocukluktan itibaren var olan diğeri ise “erişkin tipi” denilen iki grupta değerlendirilebileceğini kaydetti. Ayağın zaman içerisinde yavaş yavaş deforme olduğunu, ilerleme hızının kişiden kişiye, kullanım ve genetik yapıya bağlı olarak değiştiğini, ayağın iç tarafındaki çukurluğun çökmeye başladığını ifade eden Öğüt, başparmağın tırnağı daha önce tavana bakarken artık diğer ayağa doğru bakar vaziyette olduğunu ve topuğun yavaş yavaş dışa doğru kaymaya başladığını anlattı.
Öğüt, şu bilgileri verdi:
“Deformite arttıkça ayağın orta-iç tarafında bir çıkıntı oluşmaya başlar. Kişi o ayağı üzerinde tek ayak parmak ucuna kalkamaz veya kalkmakta zorlanır. Ağrı ilk başlarda ayağın orta-iç tarafındayken ilerleyen dönemlerde ayağın dış tarafında ağrı olur. Kısaca ağrı ve deformite düztabanlığın başlıca belirtileridir. Ayakkabılarda deformasyon meydana gelir.
"BİR TOMAR RÖNTGENLE DOKTOR DOKTOR GEZİLİYOR"
Böyle bir hasta doktora başvurduğunda ne yazık ki çoğu kez tetkik olarak sadece MR istenir. Hasta koltuğunun altında tomarla MR tetkikleriyle doktor doktor dolaşır ve kendisine söylenen genellikle sadece bir çift tabanlık kullanması gerektiğidir. Hatta hasta çocuksa özel ayakkabılar da tavsiye edilerek aileler tatmin edilir.
MR YERİNE AYAKTA RÖNTGEN ÇEKTİRİN
Halbuki ayakta dururken çekilen normal ayak röntgenleri tanı koymakta ve düztabanlığın derecesini belirlemekte yeterlidir. MR tetkiki son derece gereksizdir. Özel ayakkabıların ise düztabanlık tedavisinde bir yeri yoktur.”
"AMELİYAT HASTALARA DAHA KALİTELİ BİR HAYAT SAĞLAR"
Tedavi noktasında her şeyden önce ayak konusunda tecrübeli bir ortopediste başvurulması gerektiğini vurgulayan Öğüt, tedavinin düztabanlığın derecesine göre yapıldığını belirtti.
Tedavide ilk olarak başlangıç evresinde tabanlıkların kullanılabildiğini, tabanlığın ise düztabanlığı gidermediğini ancak ağrıları giderebildiğini ve ilerlemeyi azaltabildiğini anlatan Öğüt, şunları kaydetti:
“Kullanılan tabanlık kişiye özel olmalıdır. Ne yazık ki başlangıç evresinde hastaların doktora başvurması, başvursa da doğru tanı konulması çok nadiren gerçekleşir. Bu evre geçip ayakta deformite oluşmaya başladıktan sonra ise tabanlığın pek faydası olmaz. Ağrısı olan ve başlangıç evresini geçmiş düztabanlar ameliyatla düzeltilmelidir. Ameliyat eğer zamanında yapılırsa eklemleri sabitlemeden düztabanlığı düzeltmek mümkündür fakat gecikilen durumlarda tek çare eklemleri sabitleyerek (dondurarak) düzeltme yapmaktır. Düztabanlık ameliyatı hastalara daha kaliteli bir hayat sağlar.
Çocuklarda özel durumlarda kullanılan vidalama tekniğinde hasta bir-iki hafta içerisinde basabilirken, daha çok kullandığımız diğer yöntemlerden sonra ise ayak genellikle atel dediğimiz yarım alçıda 6 hafta süreyle tutulur. Bu 6 hafta içinde sağlam tarafa basarak bir yürüteç veya koltuk değneği yardımıyla yürünebilir fakat ameliyat olan ayağa 6 hafta bastırılmaz.
Normal ayakkabıya geçiş kullanılan tekniğe göre 6 ila 10 hafta arasında olur. Bu ameliyatların en sevimsiz yanı, ameliyat sonrasında hemen ayağa kalkıp basamamaktır ki bu aslında çok normaldir. Çünkü insanlar ayakları üzerinde yürürler ve tam iyileşmemiş bir ayağa basılırsa komplikasyonlar o zaman ortaya çıkabilir. Onun dışında, tecrübeli bir ayak cerrahı tarafından yapıldığında komplikasyon riski yok denecek kadar azdır. Ayağımıza gerekli özeni göstermezsek hayat kalitemiz bozulur, ayağımız yüzünden bir anda tüm yaşamımız etkilenir. Aşırı kilo, geçirilmiş ve iyi tedavi edilmemiş eski ayak ve topuk kırıkları, uygun olmayan ayakkabı, aşırı zorlamalar, travmalar, romatolojik hastalıklar ve diyabet yetişkinlerde düztabanlığa yol açmaktadır.”
Kaynak7gunsaglik.com
Ayak ve Ayak Bileği Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Tahir Öğüt, ağrısı olan ve başlangıç evresini geçmiş düztabanların ameliyatla düzeltilmesi gerektiğini, ameliyat eğer zamanında yapılırsa eklemleri sabitlemeden düztabanlığı düzeltmenin mümkün olduğunu belirtti.
Öğüt, yaptığı yazılı açıklamada, düztabanlığın, biri çocukluktan itibaren var olan diğeri ise “erişkin tipi” denilen iki grupta değerlendirilebileceğini kaydetti. Ayağın zaman içerisinde yavaş yavaş deforme olduğunu, ilerleme hızının kişiden kişiye, kullanım ve genetik yapıya bağlı olarak değiştiğini, ayağın iç tarafındaki çukurluğun çökmeye başladığını ifade eden Öğüt, başparmağın tırnağı daha önce tavana bakarken artık diğer ayağa doğru bakar vaziyette olduğunu ve topuğun yavaş yavaş dışa doğru kaymaya başladığını anlattı.
Öğüt, şu bilgileri verdi:
“Deformite arttıkça ayağın orta-iç tarafında bir çıkıntı oluşmaya başlar. Kişi o ayağı üzerinde tek ayak parmak ucuna kalkamaz veya kalkmakta zorlanır. Ağrı ilk başlarda ayağın orta-iç tarafındayken ilerleyen dönemlerde ayağın dış tarafında ağrı olur. Kısaca ağrı ve deformite düztabanlığın başlıca belirtileridir. Ayakkabılarda deformasyon meydana gelir.
"BİR TOMAR RÖNTGENLE DOKTOR DOKTOR GEZİLİYOR"
Böyle bir hasta doktora başvurduğunda ne yazık ki çoğu kez tetkik olarak sadece MR istenir. Hasta koltuğunun altında tomarla MR tetkikleriyle doktor doktor dolaşır ve kendisine söylenen genellikle sadece bir çift tabanlık kullanması gerektiğidir. Hatta hasta çocuksa özel ayakkabılar da tavsiye edilerek aileler tatmin edilir.
MR YERİNE AYAKTA RÖNTGEN ÇEKTİRİN
Halbuki ayakta dururken çekilen normal ayak röntgenleri tanı koymakta ve düztabanlığın derecesini belirlemekte yeterlidir. MR tetkiki son derece gereksizdir. Özel ayakkabıların ise düztabanlık tedavisinde bir yeri yoktur.”
"AMELİYAT HASTALARA DAHA KALİTELİ BİR HAYAT SAĞLAR"
Tedavi noktasında her şeyden önce ayak konusunda tecrübeli bir ortopediste başvurulması gerektiğini vurgulayan Öğüt, tedavinin düztabanlığın derecesine göre yapıldığını belirtti.
Tedavide ilk olarak başlangıç evresinde tabanlıkların kullanılabildiğini, tabanlığın ise düztabanlığı gidermediğini ancak ağrıları giderebildiğini ve ilerlemeyi azaltabildiğini anlatan Öğüt, şunları kaydetti:
“Kullanılan tabanlık kişiye özel olmalıdır. Ne yazık ki başlangıç evresinde hastaların doktora başvurması, başvursa da doğru tanı konulması çok nadiren gerçekleşir. Bu evre geçip ayakta deformite oluşmaya başladıktan sonra ise tabanlığın pek faydası olmaz. Ağrısı olan ve başlangıç evresini geçmiş düztabanlar ameliyatla düzeltilmelidir. Ameliyat eğer zamanında yapılırsa eklemleri sabitlemeden düztabanlığı düzeltmek mümkündür fakat gecikilen durumlarda tek çare eklemleri sabitleyerek (dondurarak) düzeltme yapmaktır. Düztabanlık ameliyatı hastalara daha kaliteli bir hayat sağlar.
Çocuklarda özel durumlarda kullanılan vidalama tekniğinde hasta bir-iki hafta içerisinde basabilirken, daha çok kullandığımız diğer yöntemlerden sonra ise ayak genellikle atel dediğimiz yarım alçıda 6 hafta süreyle tutulur. Bu 6 hafta içinde sağlam tarafa basarak bir yürüteç veya koltuk değneği yardımıyla yürünebilir fakat ameliyat olan ayağa 6 hafta bastırılmaz.
Normal ayakkabıya geçiş kullanılan tekniğe göre 6 ila 10 hafta arasında olur. Bu ameliyatların en sevimsiz yanı, ameliyat sonrasında hemen ayağa kalkıp basamamaktır ki bu aslında çok normaldir. Çünkü insanlar ayakları üzerinde yürürler ve tam iyileşmemiş bir ayağa basılırsa komplikasyonlar o zaman ortaya çıkabilir. Onun dışında, tecrübeli bir ayak cerrahı tarafından yapıldığında komplikasyon riski yok denecek kadar azdır. Ayağımıza gerekli özeni göstermezsek hayat kalitemiz bozulur, ayağımız yüzünden bir anda tüm yaşamımız etkilenir. Aşırı kilo, geçirilmiş ve iyi tedavi edilmemiş eski ayak ve topuk kırıkları, uygun olmayan ayakkabı, aşırı zorlamalar, travmalar, romatolojik hastalıklar ve diyabet yetişkinlerde düztabanlığa yol açmaktadır.”
Kaynak7gunsaglik.com
Alerjik Rinitin En Belirgin Belirtisi
Mevsiminde olduğumuzdan hapşırma öksürük gibi belirtileri genelde grip nezle sanırız. Alerjik rinitin de belirtileri griple aynı..
Çok sık hapşırma, burun tıkanıklığı yada akıntısı, öksürük, gözlerde yaşarma gibi belirtilerle ortaya çıkan alerjik rinitin mevsimsel grip yada nezleyle karıştırılmaması konusunda uzmanlar uyarıyor. Hastanın, alerjik riniti önemsenmendiği takdirde ileride astım hastası olarak hayatını devam ettirme riski çok yüksektir.
Alerjik rinit konularında bilgi veren Çakmak Erdem Hastahanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Derya Sınayan Özellikle son yapılan çalışmalar endüstriyel ülkelerde allerji sıklığının %25-30 olduğu yönünde.,Bağışıklık sistemimiz, bizi enfeksyonlara ve dış ortamdaki zararlı maddelere karşı korur. Zararlı maddelerein vucudumuza girmesini engelleyen bariyer sistemlerimiz (deri burun ve ağız mukozamız vb) mevcuttur.
Allerjide zararlı maddeler bariyer sistemlerimiz tarafından zararsız kabul edilerek vücüdumuza alınırlar. Böylece vucudumuzda kaşıntı, kızarıklık, gözlerde yaşarma, burun tıkanıklığı burun akıntısı, öksürük, hapşırık, nefes darlığı gibi belirtilerin tümü veya bir kısmı ortaya çıkar. Bu durum etkilenen kişi için zarar verici olabilir. Fiziksel uyaranlar ve stres gibi bazı faktörler vücudumuzun bağışıklık ve bariyer sistemini zayıflattığından allerjik olayların oluşmasını kolaylaştırır.
Ergenlik dönemi ve erişkinlerde daha sık gözükmektedir
Allerjinin tipi yaşa bağlı olarak değişkenlik gösterir. Bebeklik ve çocukluk döneminde besin allerjisi ve hassas cilt sıklıkla karşılaşılan allerji tipi iken, ergenlik dönemi ve erişkinlerde allerjik rinit ve allerjik astım daha sık karşılaştığımız allerji tipleridir. Allerji tek sebebe bağlı olarak gelişmez. Allerji gelişiminde birçok faktör rol oynar. Bu faktörler arasında en önemlileri genetik yatkınlık , allerjen maddeler ile erken dönemde karşılaşma, sigara ve hava kirliliğidir.
Allerjik hastalıkların şiddeti ve gidişi bireyseldir. Kişiden kişiye değişir ve bir çok faktör tarafından etkilenir. Duygusal stres ve sigara dumanı allerjik yanıtın ortaya çıkmasını kolaylaştırır. Anne babası allerjik olan çocukların allerjik olması olasılığı diğer çocuklara göre %60 daha fazladır. Burada koruma önlemleri ile çocuğun allerjik olması engellenebilir. Bu koruma önlemleri arasında hamilelik süresinde annenin sigaradan uzak durması, evdeki nem oranının azaltılması, ev tozu akarlarını azaltan hava filtreleri ve eleketrik süpürgeleri kullanılması, çocuğun ilk 6 ay sadece anne sütü ile beslenmesi, yumurta balık bal gibi allerji potansiyeli yüksek yiyecekleri yaşamın ilk yılında verilmemesi, aşırı steril ortamdan kaçınılması gibi önlemler sayılabilir.
Ailesinde allerji öyküsü olan ve yukarda saydığımız belirtileri tüm yıl boyunca veya yılın belli dönemlerinde yaşayan insanlarda allerjiden şüphelenilir. Tanı doktor tarafından, iyi bir öykü ve gerektiğinde cilt allerji testleri, kan testi ve solunum testi ile hangi maddeye allerjinin olduğu kesinleşitirlir. Günümüzde en sık allerjiye neden olan maddeler polenler, ev tozu akarları, kedi tüyleri, nemli ortamda üreyen küfler, yumurta ve acılı baharatlı yiyeceklerdir.
Allerjik hastalıların en etkin tedavisi allerjenden uzaklaşmaktır. Bunun mümkün olmadığı durumlarda ilaç tedavisi ve hayatı tehdit eden allerjilerde ise allerjene karşı duyarsızlaştırma tedavileri denenebilir. Bu tedavi yönteminde alerjen vücuda girilerek orta düzeyde verilir bu sayede vücudun bu alerjene karşı verdiği tepki azaltılmaya çalışılır.“
Kaynak7gunsaglik.com
Çok sık hapşırma, burun tıkanıklığı yada akıntısı, öksürük, gözlerde yaşarma gibi belirtilerle ortaya çıkan alerjik rinitin mevsimsel grip yada nezleyle karıştırılmaması konusunda uzmanlar uyarıyor. Hastanın, alerjik riniti önemsenmendiği takdirde ileride astım hastası olarak hayatını devam ettirme riski çok yüksektir.
Alerjik rinit konularında bilgi veren Çakmak Erdem Hastahanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Derya Sınayan Özellikle son yapılan çalışmalar endüstriyel ülkelerde allerji sıklığının %25-30 olduğu yönünde.,Bağışıklık sistemimiz, bizi enfeksyonlara ve dış ortamdaki zararlı maddelere karşı korur. Zararlı maddelerein vucudumuza girmesini engelleyen bariyer sistemlerimiz (deri burun ve ağız mukozamız vb) mevcuttur.
Allerjide zararlı maddeler bariyer sistemlerimiz tarafından zararsız kabul edilerek vücüdumuza alınırlar. Böylece vucudumuzda kaşıntı, kızarıklık, gözlerde yaşarma, burun tıkanıklığı burun akıntısı, öksürük, hapşırık, nefes darlığı gibi belirtilerin tümü veya bir kısmı ortaya çıkar. Bu durum etkilenen kişi için zarar verici olabilir. Fiziksel uyaranlar ve stres gibi bazı faktörler vücudumuzun bağışıklık ve bariyer sistemini zayıflattığından allerjik olayların oluşmasını kolaylaştırır.
Ergenlik dönemi ve erişkinlerde daha sık gözükmektedir
Allerjinin tipi yaşa bağlı olarak değişkenlik gösterir. Bebeklik ve çocukluk döneminde besin allerjisi ve hassas cilt sıklıkla karşılaşılan allerji tipi iken, ergenlik dönemi ve erişkinlerde allerjik rinit ve allerjik astım daha sık karşılaştığımız allerji tipleridir. Allerji tek sebebe bağlı olarak gelişmez. Allerji gelişiminde birçok faktör rol oynar. Bu faktörler arasında en önemlileri genetik yatkınlık , allerjen maddeler ile erken dönemde karşılaşma, sigara ve hava kirliliğidir.
Allerjik hastalıkların şiddeti ve gidişi bireyseldir. Kişiden kişiye değişir ve bir çok faktör tarafından etkilenir. Duygusal stres ve sigara dumanı allerjik yanıtın ortaya çıkmasını kolaylaştırır. Anne babası allerjik olan çocukların allerjik olması olasılığı diğer çocuklara göre %60 daha fazladır. Burada koruma önlemleri ile çocuğun allerjik olması engellenebilir. Bu koruma önlemleri arasında hamilelik süresinde annenin sigaradan uzak durması, evdeki nem oranının azaltılması, ev tozu akarlarını azaltan hava filtreleri ve eleketrik süpürgeleri kullanılması, çocuğun ilk 6 ay sadece anne sütü ile beslenmesi, yumurta balık bal gibi allerji potansiyeli yüksek yiyecekleri yaşamın ilk yılında verilmemesi, aşırı steril ortamdan kaçınılması gibi önlemler sayılabilir.
Ailesinde allerji öyküsü olan ve yukarda saydığımız belirtileri tüm yıl boyunca veya yılın belli dönemlerinde yaşayan insanlarda allerjiden şüphelenilir. Tanı doktor tarafından, iyi bir öykü ve gerektiğinde cilt allerji testleri, kan testi ve solunum testi ile hangi maddeye allerjinin olduğu kesinleşitirlir. Günümüzde en sık allerjiye neden olan maddeler polenler, ev tozu akarları, kedi tüyleri, nemli ortamda üreyen küfler, yumurta ve acılı baharatlı yiyeceklerdir.
Allerjik hastalıların en etkin tedavisi allerjenden uzaklaşmaktır. Bunun mümkün olmadığı durumlarda ilaç tedavisi ve hayatı tehdit eden allerjilerde ise allerjene karşı duyarsızlaştırma tedavileri denenebilir. Bu tedavi yönteminde alerjen vücuda girilerek orta düzeyde verilir bu sayede vücudun bu alerjene karşı verdiği tepki azaltılmaya çalışılır.“
Kaynak7gunsaglik.com
Üşüme Hastalığı Çok Üşüme Nedenleri
Ellerinizde ve ayaklarınızda morarma veya solma-beyazlaşma tarif etmiyorsunuz. Sizde alt ve üst ekstremitelerdeki soğuğa karşı hassasiyet hali, cilt altı kapiller damar ağının aşırı hassasiyetinden kaynaklanıyor ve tamamen bünyesel bir durum. Yani hastalık değil.
Çaresi; soğukla teması azaltacak kalın yünlü eldiven ve çoraplar giymek gibi tedbirler olabilir.
Kaynak7gunsaglik.com
Çaresi; soğukla teması azaltacak kalın yünlü eldiven ve çoraplar giymek gibi tedbirler olabilir.
Kaynak7gunsaglik.com
Yumurtalık Yetmezliği Gebeliği Etkiliyor mu?
Adet döneminde yapılan bir testle bu rahatsızlık tespit ediliyor. Gebelik dönemini kapatıp menopoz dönemini açıyor.
Adetin 3. günü yapılacak kan testi ile yumurtalık rezervi hakkında bilgi sahibi olmanın mümkün olduğunu söyleyen Ankara Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum ABD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu, ileri yaşlarda gebelik düşünenler için önemli bilgiler aktardı.
Hamileliği ileri yaşlarda düşünen bayanlar -özellikle adetten erken kesilen 1. derecede kadın akrabası bulunanlar- vakit kaybetmeden hekimlerine başvurmalılar. Ultrasonografi ve hormon testleri yardımıyla yumurta rezervi hakkında fikir sahibi olmak, yumurtalık yetmezliği riski altında olan kadınların yaşamlarını planlamalarında yardımcı olacaktır.
Yumurtalık yetmezliği erkenden adet kesilmesinin sebebi
Genetik faktörlerin dışında yumurta yetmezliğinin başka sebepleri de olabilir. Sıklıkla otoimmun hastalığına sahip kadınlarda görülebilmektedir. Otoimmun hastalıklarda bağışıklık sistemi kendi organlarını yabancı doku olarak görerek saldırıya geçer. Bu durumda yumurta üretiminde ve dolayısıyla gebe kalmakta zorluklar başlayabilir.
Endometriozis (çikolata kistleri) hastalığında da yumurtalar vaktinden önce tükenebilmektedir. En sık görülen neden ise genellikle henüz 6-7 haftalık ceninken anne karnında yapılanan yumurta taslaklarının 6-7 milyondan az olması ve sonuçta depolanan yumurta sayısının 450.000- 500.000’den aşağıda olması olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bunun dışında yumurtalıkların çeşitli hastalıklar sonucu alınması gerektiği durumlarda ve kanser hastalığı dolayısıyla kemoterapi görülen durumlarda yumurtalık yetmezliği meydana gelebilmektedir.
Sigara menopozu hızlandırıyor
Menopoz öncesinde sigara içen kadınların yumurtaları döllenmeye direnç gösterir hale geliyor, dolayısıyla sigara kullanımı doğal gebeliği zorlaştırıyor ve düşükleri de hızlandırıyor.
Yumurtalık rezervi menopozda belirleyici
Yumurta rezervi ile ilgili bilgi sahibi olmak için adetin 3. günü alınan kandaki FSH değerine bakılır. Bu değerin yanı sıra ultrasonografi ile yumurtaların büyüklükleri ve içerdikleri folikül sayısı da yumurtalık rezervi hakkında aydınlatıcı olur. Bu testler sayesinde eğer gerekirse, gebelik planları daha erkene alınarak sorun yaşamadan çocuk sahibi olunabilir.
Kaynak7gunsaglik.com
Adetin 3. günü yapılacak kan testi ile yumurtalık rezervi hakkında bilgi sahibi olmanın mümkün olduğunu söyleyen Ankara Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum ABD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu, ileri yaşlarda gebelik düşünenler için önemli bilgiler aktardı.
Hamileliği ileri yaşlarda düşünen bayanlar -özellikle adetten erken kesilen 1. derecede kadın akrabası bulunanlar- vakit kaybetmeden hekimlerine başvurmalılar. Ultrasonografi ve hormon testleri yardımıyla yumurta rezervi hakkında fikir sahibi olmak, yumurtalık yetmezliği riski altında olan kadınların yaşamlarını planlamalarında yardımcı olacaktır.
Yumurtalık yetmezliği erkenden adet kesilmesinin sebebi
Genetik faktörlerin dışında yumurta yetmezliğinin başka sebepleri de olabilir. Sıklıkla otoimmun hastalığına sahip kadınlarda görülebilmektedir. Otoimmun hastalıklarda bağışıklık sistemi kendi organlarını yabancı doku olarak görerek saldırıya geçer. Bu durumda yumurta üretiminde ve dolayısıyla gebe kalmakta zorluklar başlayabilir.
Endometriozis (çikolata kistleri) hastalığında da yumurtalar vaktinden önce tükenebilmektedir. En sık görülen neden ise genellikle henüz 6-7 haftalık ceninken anne karnında yapılanan yumurta taslaklarının 6-7 milyondan az olması ve sonuçta depolanan yumurta sayısının 450.000- 500.000’den aşağıda olması olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bunun dışında yumurtalıkların çeşitli hastalıklar sonucu alınması gerektiği durumlarda ve kanser hastalığı dolayısıyla kemoterapi görülen durumlarda yumurtalık yetmezliği meydana gelebilmektedir.
Sigara menopozu hızlandırıyor
Menopoz öncesinde sigara içen kadınların yumurtaları döllenmeye direnç gösterir hale geliyor, dolayısıyla sigara kullanımı doğal gebeliği zorlaştırıyor ve düşükleri de hızlandırıyor.
Yumurtalık rezervi menopozda belirleyici
Yumurta rezervi ile ilgili bilgi sahibi olmak için adetin 3. günü alınan kandaki FSH değerine bakılır. Bu değerin yanı sıra ultrasonografi ile yumurtaların büyüklükleri ve içerdikleri folikül sayısı da yumurtalık rezervi hakkında aydınlatıcı olur. Bu testler sayesinde eğer gerekirse, gebelik planları daha erkene alınarak sorun yaşamadan çocuk sahibi olunabilir.
Kaynak7gunsaglik.com
Vejetaryen Olmanın 8 Sağlıklı Yararı
Et yemeden yaşayabileceğinizi düşünüyorsanız müjde, vejetaryenliğin 8 önemli faydası bulundu.
Sağlıklı bir hayat sürmenin anahtarı olarak düşünebilirsiniz. Hayvansal gıdalardan arınmış sebze bitki ot ağırlıklı bir beslenme türüdür. Kişisel tercihlere göre vejetaryenlik de gruplara ayrılıyor elbette. Sağlıklı 8 yararına bakalım.
1. Kolesterol seviyenizi düşürür. Sağlıklı yağlar içerdiğinden kan kolesterol düzeylerini dengeler. Damarları tıkayıcı hayvansal ürünler yoktur.
2. Kalp hastalığı riskini düşürür. %25-35 arasında inme, kalp krizi gibi riskleri önler.
3. Hipertansiyon riskini azaltır. Düşük sodyum ve yağlı beslenme tansiyonu dengeler.
4. Diyabeti önler ve kontrol eder. İnsülin direnci için ideal bir beslenme biçimidir.
5. Kilo kontrolü için bire birdir. Açıkçası , düşük yağ, kolesterol ve trigliserid ile obeziteyi önler kilonuzu ve diyetinizi dengeler.
6. Böbrek ve safra taşı risklerini önler veya azaltır.
7. Ölüm riskini azaltır. Sigara ve alkol daha az tüketilir. Dengeli beslenip spora düşkün olduğu için daha uzun ömürlü olur.
Kaynak7gunsaglik.com
Sağlıklı bir hayat sürmenin anahtarı olarak düşünebilirsiniz. Hayvansal gıdalardan arınmış sebze bitki ot ağırlıklı bir beslenme türüdür. Kişisel tercihlere göre vejetaryenlik de gruplara ayrılıyor elbette. Sağlıklı 8 yararına bakalım.
1. Kolesterol seviyenizi düşürür. Sağlıklı yağlar içerdiğinden kan kolesterol düzeylerini dengeler. Damarları tıkayıcı hayvansal ürünler yoktur.
2. Kalp hastalığı riskini düşürür. %25-35 arasında inme, kalp krizi gibi riskleri önler.
3. Hipertansiyon riskini azaltır. Düşük sodyum ve yağlı beslenme tansiyonu dengeler.
4. Diyabeti önler ve kontrol eder. İnsülin direnci için ideal bir beslenme biçimidir.
5. Kilo kontrolü için bire birdir. Açıkçası , düşük yağ, kolesterol ve trigliserid ile obeziteyi önler kilonuzu ve diyetinizi dengeler.
6. Böbrek ve safra taşı risklerini önler veya azaltır.
7. Ölüm riskini azaltır. Sigara ve alkol daha az tüketilir. Dengeli beslenip spora düşkün olduğu için daha uzun ömürlü olur.
Kaynak7gunsaglik.com
Gebelikte Papaya Tüketimi Doğru mu?
Gebelik sırasında tükettiğimiz gıdalara çok önem vermeli ve dikkatli beslenmeliyiz.
Hangi dönemde hangi ayda neler yemeli neler yememeliyiz bilmeliyiz. Papaya da tropikal ve aslında hem zor bulunan hem pek istenmeyen bir meyve. Fakat aşermeler sırasında çok da seviliyorsa papaya gebeler tarafından tüketiliyor. Peki bu ne kadar güvenli? Papaya ile beslenmek hamilelik sürecinde sakıncalı olabilir mi?
Buna inananlar da var inanmayanlar da. Meyvenin yararları hakkında konuşursak, papaya zengin bir C ve E vitamini kaynağıdır. Olgun bir papayada folik asit, bolca lif ve vitaminler vardır. Folik asit gebelikte ne kadar önemli ve faydalı zaten biliyoruz. İyi ve olgun bir papaya bulursanız gebelikte tüketin.
Başka kimseyi dinlemeyin, uzmanlar olgun papayanın gebelere faydalarını saymakla bitiremiyor. Ham ve olmamış papayadan ise bir o kadar uzak durun. Gebelikte gıdaların tam olması çiğ olmaması zehirli olmaması ham ve çürük olmaması mühim. Ham değil olmuş papaya faydalıdır. Çiğ papaya yerseniz lateks maddesi alırsınız kas kasılmaları yaşarsınız. Düşük, erken doğum ve olası gebelik tehlikelerini önleme adına çiğ meyve ve gıda tüketmeyin.
Kaynak7gunsaglik.com
Hangi dönemde hangi ayda neler yemeli neler yememeliyiz bilmeliyiz. Papaya da tropikal ve aslında hem zor bulunan hem pek istenmeyen bir meyve. Fakat aşermeler sırasında çok da seviliyorsa papaya gebeler tarafından tüketiliyor. Peki bu ne kadar güvenli? Papaya ile beslenmek hamilelik sürecinde sakıncalı olabilir mi?
Buna inananlar da var inanmayanlar da. Meyvenin yararları hakkında konuşursak, papaya zengin bir C ve E vitamini kaynağıdır. Olgun bir papayada folik asit, bolca lif ve vitaminler vardır. Folik asit gebelikte ne kadar önemli ve faydalı zaten biliyoruz. İyi ve olgun bir papaya bulursanız gebelikte tüketin.
Başka kimseyi dinlemeyin, uzmanlar olgun papayanın gebelere faydalarını saymakla bitiremiyor. Ham ve olmamış papayadan ise bir o kadar uzak durun. Gebelikte gıdaların tam olması çiğ olmaması zehirli olmaması ham ve çürük olmaması mühim. Ham değil olmuş papaya faydalıdır. Çiğ papaya yerseniz lateks maddesi alırsınız kas kasılmaları yaşarsınız. Düşük, erken doğum ve olası gebelik tehlikelerini önleme adına çiğ meyve ve gıda tüketmeyin.
Kaynak7gunsaglik.com
Yediğimiz Yoğurt Metal İçeriyor mu?
Bunu hiçbir zaman bilemeyeceğiz diye mi düşünüyorsunuz?
Yiyecek içeceklerin formüllerindeki kimyasallar ve metaller neler olabilir? Biz aslında ne yiyoruz? Küçük metaller nanoteknolojik dünyamızda mikroskop altında görülebiliyor. Gıda sağlığı konusunda güvenilir teknolojilerden geçen gıdalar paketlenerek evimize geliyor.
Peynir, yoğurt, çikolata gibi süt ürünlerinde metaller sıkça bulunuyor. Son 6 yılda önemli ölçüde bu maddeler artmıştır. Beyaz renkli yoğurt gibi ve kakaolu çikolata gibi sütlü ürünlerde titanyum dioksit nanopartikülleri bulunuyor.
Nano yani çok küçük boyutta bu maddeler gümüş, banyo havlusu, diş macunu gibi ürünlerde de var. Nano tekniği gıda mühendisliğinde de kullanılıyor. Gıda ürünleri denetlenirken de bu metalleri kapabiliyor.
Önemli ölçüde biyolojik değişime uğrayan besinler güvenlik sorunlarına yol açıyor. İşlenmiş paketli ve hazır gıdaları çok emin olmadan tüketmeyin ve mümkünse doğal açık el yapımı gıdaları tüketin.
Kaynak7gunsaglik.com
Yiyecek içeceklerin formüllerindeki kimyasallar ve metaller neler olabilir? Biz aslında ne yiyoruz? Küçük metaller nanoteknolojik dünyamızda mikroskop altında görülebiliyor. Gıda sağlığı konusunda güvenilir teknolojilerden geçen gıdalar paketlenerek evimize geliyor.
Peynir, yoğurt, çikolata gibi süt ürünlerinde metaller sıkça bulunuyor. Son 6 yılda önemli ölçüde bu maddeler artmıştır. Beyaz renkli yoğurt gibi ve kakaolu çikolata gibi sütlü ürünlerde titanyum dioksit nanopartikülleri bulunuyor.
Nano yani çok küçük boyutta bu maddeler gümüş, banyo havlusu, diş macunu gibi ürünlerde de var. Nano tekniği gıda mühendisliğinde de kullanılıyor. Gıda ürünleri denetlenirken de bu metalleri kapabiliyor.
Önemli ölçüde biyolojik değişime uğrayan besinler güvenlik sorunlarına yol açıyor. İşlenmiş paketli ve hazır gıdaları çok emin olmadan tüketmeyin ve mümkünse doğal açık el yapımı gıdaları tüketin.
Kaynak7gunsaglik.com
Gebelikte D Vitamini, Bebeğin Kas Gücünü Etkiliyor
Klinik Endokrinoloji ve Metabolizma Dergisi yayımlanan yeni bir araştırmaya göre, gebelik sırasında yüksek miktarda D vitamini alımı, anne ve bebeklerin daha güçlü kaslara sahip olmasını sağlıyor.
D vitaminindeki kalsiyum ve fosfat miktarı gebelikte ne kadar fazla alınırsa bebeklerin kasları o kadar güçlü oluyor. Hem de yardımcı hücrelerin iletişimini ve düzenlenmesini sağlıyor ve geliştiriyor.
D vitamini vücudun ana kaynaklarından biri, en çok da güneşte var. Günde 20 dakika kadar gün ışığından faydalanmak özellikle gebelikte önemli.
Ayrıca balık, yumurta, tahıl, süt ürünleri ve meyve sebze de tüketmek çok sağlıklı ve kasları güçlendiriyor. Bebekler anne karnında kas gelişimini yaşadıklarından, annelerin dikkatli olması bu kurallara uyması şart.
İngiltere’de Southampton Üniversitesi Tıbbi Araştırma Konseyi Epidemiyoloji Ünitesi çalışanları genç kadınlarda D vitamini düzeyinin düşük olduğunu bildirmiştir.
D vitaminine gereken önem verilmiyor. Oysa faydaları ve gerekliliği ortada. Hamilelikte mutlaka düzenli olarak bu vitaminin bir şekilde alınması gerekli. Aksi halde bebeklerde kas gelişimi kemik gelişimi oluşamaz. .Haber Kaynagı.7gunsaglik.com,
D vitaminindeki kalsiyum ve fosfat miktarı gebelikte ne kadar fazla alınırsa bebeklerin kasları o kadar güçlü oluyor. Hem de yardımcı hücrelerin iletişimini ve düzenlenmesini sağlıyor ve geliştiriyor.
D vitamini vücudun ana kaynaklarından biri, en çok da güneşte var. Günde 20 dakika kadar gün ışığından faydalanmak özellikle gebelikte önemli.
Ayrıca balık, yumurta, tahıl, süt ürünleri ve meyve sebze de tüketmek çok sağlıklı ve kasları güçlendiriyor. Bebekler anne karnında kas gelişimini yaşadıklarından, annelerin dikkatli olması bu kurallara uyması şart.
İngiltere’de Southampton Üniversitesi Tıbbi Araştırma Konseyi Epidemiyoloji Ünitesi çalışanları genç kadınlarda D vitamini düzeyinin düşük olduğunu bildirmiştir.
D vitaminine gereken önem verilmiyor. Oysa faydaları ve gerekliliği ortada. Hamilelikte mutlaka düzenli olarak bu vitaminin bir şekilde alınması gerekli. Aksi halde bebeklerde kas gelişimi kemik gelişimi oluşamaz. .Haber Kaynagı.7gunsaglik.com,
Dikkat! Sahte Lens Gözleri Bozuyor
Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Nuray Akyol tıbbi olmayan özellikle internetten sipariş edilen lensler hakkında uyarıyor..
Kontakt lens satın alınırken, lensin total çapı, eğrilik yarıçapı, materyali, su içeriği, takış şeması gibi bilgilere ihtiyaç bulunduğu, sadece gözlük numarasıyla internetten kontakt lens almanın göz sağlığı açısından risk taşıdığı bildirildi.
Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Nuray Akyol, tıbbi cihazlar ve protezlerin ilaçlar gibi doktor önerisiyle kullanılması gerektiğini, internetten usulüne uygun şekilde alınmayan ürünlerin organlarda hasara neden olabileceğini söyledi.
Tıbbi cihazlar gibi kontakt lenslerin de doktor kontrolünde kullanılmasının önemine işaret eden Akyol, numaralı ya da kozmetik lenslerin göz hekiminin önerisi doğrultusunda satın alınması gerektiğini vurguladı.
Türkiye’de kontakt lens uygulamalarının kanunlarla düzenlendiğini, konuyla ilgili yasayla "optisyenlik müessesesinde reçetesiz kontakt lens satılmasının ve her türlü kontakt lens ve lens uygulamasıyla ilgili alet bulundurulmasının yasaklandığını" anlatan Akyol, ”Bu nedenle, nasıl ilaçlarımız reçeteyle eczaneden alınıyorsa gözlüklerimiz ve lenslerimiz de lens ve gözlük reçetesiyle optikçilerden alınmalıdır" ifadesini kullandı.
Kontakt lens reçetesinde, gözlük reçetesinden farklı olarak, lensin total çapı, eğrilik yarıçapı, materyali, su içeriği, takış şeması gibi bilgilerin bulunduğuna işaret eden Akyol, "Dolayısıyla sadece gözlük numarasının yer aldığı gözlük reçetesiyle kontakt lens almak büyük bir hatadır" diye konuştu.
Hekimin uygun olduğunu düşündüğü kontakt lensi, hastanın gözünde görmesi gerektiğini dile getiren Akyol, şunları kaydetti:
"İlk muayenede lensin gözdeki hareketleri, merkezileşmesi, lensle kornea arasındaki gözyaşı tabakasının kalınlığı, doktorun uygun gördüğü süre sonunda hastanın gözündeki değişiklikler, doktora o lensi reçete etme kararını verdirir. Kontrollerde ilk lensten vazgeçilip bir başka lens önerilebilir. Bu süreci, hastanın sadece gözlük numarasıyla internetten lens satın alması ile karşılaştırmak mümkün değildir."
"KONTAKT LENS SATIŞLARININ YÜZDE 20’YE YAKINI İNTERNETTEN YAPILIYOR"
Lenslerin dikkatli ve hijyen kurallarına uygun kullanmanın önemine değinen Akyol, kontrol edilmeyen yerlerden satın alınan lenslerin hijyenik problemlere yol açabildiğini söyledi.
Kimi internet sitelerinde kontrolsüz satışı yapılan kontakt lenslerin korneada mantar enfeksiyonuna neden olduğunu ifade eden Akyol, "Enfeksiyon tüm göze yayıldığında ve zamanında müdahale edilemediğinde göz kaybına neden olabiliyor" dedi.
AB ülkeleri ve ABD’de internetten kontakt lens satışına karşı yasalar bulunduğunu ancak dünya genelindeki satışın yüzde 20’sinin internetten yapıldığını belirten Akyol, bazı ülkelerde bu konuda yasal açıklar bulunduğunu söyledi.
Kaynak7gunsaglik.com
Kontakt lens satın alınırken, lensin total çapı, eğrilik yarıçapı, materyali, su içeriği, takış şeması gibi bilgilere ihtiyaç bulunduğu, sadece gözlük numarasıyla internetten kontakt lens almanın göz sağlığı açısından risk taşıdığı bildirildi.
Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Nuray Akyol, tıbbi cihazlar ve protezlerin ilaçlar gibi doktor önerisiyle kullanılması gerektiğini, internetten usulüne uygun şekilde alınmayan ürünlerin organlarda hasara neden olabileceğini söyledi.
Tıbbi cihazlar gibi kontakt lenslerin de doktor kontrolünde kullanılmasının önemine işaret eden Akyol, numaralı ya da kozmetik lenslerin göz hekiminin önerisi doğrultusunda satın alınması gerektiğini vurguladı.
Türkiye’de kontakt lens uygulamalarının kanunlarla düzenlendiğini, konuyla ilgili yasayla "optisyenlik müessesesinde reçetesiz kontakt lens satılmasının ve her türlü kontakt lens ve lens uygulamasıyla ilgili alet bulundurulmasının yasaklandığını" anlatan Akyol, ”Bu nedenle, nasıl ilaçlarımız reçeteyle eczaneden alınıyorsa gözlüklerimiz ve lenslerimiz de lens ve gözlük reçetesiyle optikçilerden alınmalıdır" ifadesini kullandı.
Kontakt lens reçetesinde, gözlük reçetesinden farklı olarak, lensin total çapı, eğrilik yarıçapı, materyali, su içeriği, takış şeması gibi bilgilerin bulunduğuna işaret eden Akyol, "Dolayısıyla sadece gözlük numarasının yer aldığı gözlük reçetesiyle kontakt lens almak büyük bir hatadır" diye konuştu.
Hekimin uygun olduğunu düşündüğü kontakt lensi, hastanın gözünde görmesi gerektiğini dile getiren Akyol, şunları kaydetti:
"İlk muayenede lensin gözdeki hareketleri, merkezileşmesi, lensle kornea arasındaki gözyaşı tabakasının kalınlığı, doktorun uygun gördüğü süre sonunda hastanın gözündeki değişiklikler, doktora o lensi reçete etme kararını verdirir. Kontrollerde ilk lensten vazgeçilip bir başka lens önerilebilir. Bu süreci, hastanın sadece gözlük numarasıyla internetten lens satın alması ile karşılaştırmak mümkün değildir."
"KONTAKT LENS SATIŞLARININ YÜZDE 20’YE YAKINI İNTERNETTEN YAPILIYOR"
Lenslerin dikkatli ve hijyen kurallarına uygun kullanmanın önemine değinen Akyol, kontrol edilmeyen yerlerden satın alınan lenslerin hijyenik problemlere yol açabildiğini söyledi.
Kimi internet sitelerinde kontrolsüz satışı yapılan kontakt lenslerin korneada mantar enfeksiyonuna neden olduğunu ifade eden Akyol, "Enfeksiyon tüm göze yayıldığında ve zamanında müdahale edilemediğinde göz kaybına neden olabiliyor" dedi.
AB ülkeleri ve ABD’de internetten kontakt lens satışına karşı yasalar bulunduğunu ancak dünya genelindeki satışın yüzde 20’sinin internetten yapıldığını belirten Akyol, bazı ülkelerde bu konuda yasal açıklar bulunduğunu söyledi.
Kaynak7gunsaglik.com
Göz Kanlanması Nelerin Habercisi Olabilir?
Özellikle her sabah gün aşırı bu durumla karşılaşıyorsanız kesinlikle ciddiye alın ve hekime görünün..
Gözde kanlanma sık görülen bir rahatsızlıktır. Kanlanmasının en çok enfeksiyonlarla oluştuğunu söyleyen Göz Sağlığı Uzmanı Op. Dr. Levent Akçay, özellikle konjonktivit denilen enfeksiyonların körlüğe bile sebep olabileceğinin altını çizdi ve göz kanlanmasına sebep olan durumları sıraladı.
Gözlerdeki kanlanmanın çok çeşitli sebepleri vardır. Gözün ön yüzeyinde konjonktiva dediğimiz göz zarı bulunmaktadır. Bu zar, göz beyazımızı örter. Konjonktiva içindeki kan damarlarıyla göz ön yüzeyine oksijen taşır. Aynı zamanda gözün kurumasını önleyen sıvıları üretir. Gözümüzü mikroplara karşı korur. Göz zarında, kan damarlarının artması yani kanlanma en sık enfeksiyonlarla oluşur. Konjonktivit dediğimiz bu enfeksiyonlar tedavi edilmezse körlüğe kadar giden kötü durumlara sebep olabilir.
Göz kanlanmasına sebep olan durumlar hangileri?
Gözde et çıkması (pjerjium): En sık göz kanlanma sebeplerinden bir tanesidir. Pterjium diğer kanlanmaların aksine giderek büyüyen et yapısıyla korneayı kaplayarak yüksek astigmat ve görme bozukluğuna sebep olur. Astigmat arttığı için hasta sık sık sık gözlük değiştirmek zorunda kalır. Ptrerjium, genetik olabilir ve ultraviyole ile artmaktadır. Bu hastalar mutlaka UV kesen güneş gözlüğü kullanmalıdır. Güneş gözlüğü etin büyümesini durdurabilir. Tedavisi ise cerrahidir.
Kirpik dibi iltihabı (blefarit): Blefarit; kronik yani uzun süre devam eden, tedavi edilince rahatlayan ve geçen ama sonra tekrarlayan bir kirpik kapak iltihabıdır. Sıklıkla gözde kanlanmaya sebep olur. Tedavisinde her sabah kirpik diplerinin ılık suyla ya da hazır ilaçlı mendillerle silinmesi şarttır. Özellikle bayanların yaptığı kirpik diplerine kalem sürme bu iltihaba sebep olabilmektedir. Blefarite bağlı göz kanlanması ve arpacık ilaçlarla tedavi edilebilirken, kapakta kist oluşumunun (şalazyon) tedavisi mutlaka cerrahi olmalıdır.
Enfeksiyon nedenli kanlanmalar: Uzman hekimin vereceği göz damlaları ile tedavi edilebilir. Göz kanlanmasında pansumanın yeri ve önemi yoktur. Antibiyotikli damlalar sorunu çözecektir.
Ayrıca üveit, keratit gibi diğer göz enfeksiyonları da gözde kanlanma yapabilir.
Kaynak7gunsaglik.com
Gözde kanlanma sık görülen bir rahatsızlıktır. Kanlanmasının en çok enfeksiyonlarla oluştuğunu söyleyen Göz Sağlığı Uzmanı Op. Dr. Levent Akçay, özellikle konjonktivit denilen enfeksiyonların körlüğe bile sebep olabileceğinin altını çizdi ve göz kanlanmasına sebep olan durumları sıraladı.
Gözlerdeki kanlanmanın çok çeşitli sebepleri vardır. Gözün ön yüzeyinde konjonktiva dediğimiz göz zarı bulunmaktadır. Bu zar, göz beyazımızı örter. Konjonktiva içindeki kan damarlarıyla göz ön yüzeyine oksijen taşır. Aynı zamanda gözün kurumasını önleyen sıvıları üretir. Gözümüzü mikroplara karşı korur. Göz zarında, kan damarlarının artması yani kanlanma en sık enfeksiyonlarla oluşur. Konjonktivit dediğimiz bu enfeksiyonlar tedavi edilmezse körlüğe kadar giden kötü durumlara sebep olabilir.
Göz kanlanmasına sebep olan durumlar hangileri?
Gözde et çıkması (pjerjium): En sık göz kanlanma sebeplerinden bir tanesidir. Pterjium diğer kanlanmaların aksine giderek büyüyen et yapısıyla korneayı kaplayarak yüksek astigmat ve görme bozukluğuna sebep olur. Astigmat arttığı için hasta sık sık sık gözlük değiştirmek zorunda kalır. Ptrerjium, genetik olabilir ve ultraviyole ile artmaktadır. Bu hastalar mutlaka UV kesen güneş gözlüğü kullanmalıdır. Güneş gözlüğü etin büyümesini durdurabilir. Tedavisi ise cerrahidir.
Kirpik dibi iltihabı (blefarit): Blefarit; kronik yani uzun süre devam eden, tedavi edilince rahatlayan ve geçen ama sonra tekrarlayan bir kirpik kapak iltihabıdır. Sıklıkla gözde kanlanmaya sebep olur. Tedavisinde her sabah kirpik diplerinin ılık suyla ya da hazır ilaçlı mendillerle silinmesi şarttır. Özellikle bayanların yaptığı kirpik diplerine kalem sürme bu iltihaba sebep olabilmektedir. Blefarite bağlı göz kanlanması ve arpacık ilaçlarla tedavi edilebilirken, kapakta kist oluşumunun (şalazyon) tedavisi mutlaka cerrahi olmalıdır.
Enfeksiyon nedenli kanlanmalar: Uzman hekimin vereceği göz damlaları ile tedavi edilebilir. Göz kanlanmasında pansumanın yeri ve önemi yoktur. Antibiyotikli damlalar sorunu çözecektir.
Ayrıca üveit, keratit gibi diğer göz enfeksiyonları da gözde kanlanma yapabilir.
Kaynak7gunsaglik.com
Fit Bir Görünüm Sıkı Bir Karından Geçer
Karın estetik operasyonları ile sert ve şekilli karın kaslarına sahip oluyor ve fit görünüyoruz..
Karın kaslarınız yaşlanmadan dolayı esnekliğini kaybediyorsa, kilo alıp vermekten kaynaklanan çatlaklarınız varsa, hamilelik sonrası sarkmalar ve yağlar canınızı sıkıyorsa, bel bölgesinde ki yağlanmalar sağlık sorunları yaratıyorsa, cilt altındaki doku fazlası yağlar alınabiliyor, karın duvarının güçlü anatomik yapısı yeni baştan oluşturulabiliyor.
Karın bölgesindeki estetik bozulmalar birçok nedene bağlı oluşabiliyor. Hormonal değişiklikler, hareketsiz bir yaşam, gebelik ve doğumlar, yaşlanma, genetik faktörler, sık kilo alıp verme bu nedenlerden bazıları. Özellikle gebelik ve kilo alıp verme sonrasında, karında deri sarkması, kas gevşemesi, çatlak oluşması ve yağlanma, estetik açıdan çok rahatsız edici olabiliyor. Kilo verme sonrası karın kası ve deri yapısındaki deformasyon erkeklere göre kadınlarda daha fazla sarkma ve gevşemeye neden oluyor. Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Metin Kerem; fazla kilonun yanı sıra hamilelik sonrası oluşan gevşekliğin, sarkmaların, cilt çatlaklarının ve karın duvarı zayıflıklarının “abdominoplasti” (karın germe) operasyonu ile giderilebildiğini belirtiyor. Bu operasyonda, göbek ve genital bölge arasında kalan, kalitesi bozulmuş deri ve deri altı dokuların atıldığını, cildin gerildiğini, karın duvarındaki kas bütünlüğünün yeniden sağlandığını dile getiriyor.
Karın Germe İşleminde Yağ Alınabilir mi?
Op. Dr. Metin Kerem, hastanın bel ve üst karın bölgesinde, basen ve bacak içi gibi aşırı yağlanma olan yerlerinde karın germe operasyonuyla birlikte liposuction veya lazer liposuction ile yağ aldırma işleminin de yapılabildiğini söylüyor: “Genellikle karın germe operasyonuna birkaç bölge liposuction da eklenir. Çoğu zaman bel ve üst karında, karın germe işlemiyle birlikte alınması gereken fazla yağlar olduğundan bu tür kombine işlemlere gireriz. Çünkü amaç “karın germek” değil, düz, sıkı ve güzel bir karın oluşturmaktır” diyor.
Anne Adayları Karnını Gerdirebilir mi?
Op. Dr. Metin Kerem, karın germe ameliyatının hamile kalmayı engellemediğini, ameliyat sonrası iyileşme döneminin göz önünde bulundurularak gebelik takviminin belirlenmesi gerektiğini belirtiyor. İyileşme döneminin 6 ila 12 ayda gerçekleştiğini, bu nedenle tercihen ameliyattan bir yıl kadar sonra gebelik planı yapılmasını tavsiye ediyor. Ancak karın deformitesinin ikinci gebelikte tekrar oluşabileceğini de hatırlatıyor. Op. Dr. Kerem: “Karın germe operasyonu, iyileşmesi tamamlandıktan sonra gebeliğe engel değildir. Fakat ikinci bir gebelik karnın yapısını tekrar bozabilir. böyle bir durumda ikinci bir düzeltme operasyonu gündeme gelebilir. Bu sebeple en doğrusu tüm doğumlar bittikten sonra bir seferde bu operasyonu yaptırmaktır” diyor.
Nasıl Uygulanıyor?
Op. Dr. Metin Kerem, karın bölgesindeki yağlanma oranının, cildin sarkma derecesinin, kasın gevşeme boyutunun göz önünde bulundurulduğunu ve hastaya uygun planlama sonrası operasyonun genel anestezi altında yapıldığını belirtiyor. Genellikle bir gün sonra hastanın taburcu olduğunu, 7 ila 10 günlük süre içerisinde normal hayata dönüldüğünü söylüyor. Hastanın, karın germe operasyonu sonrasında 3 hafta korse kullanması gerekiyor.
Kaynak7gunsaglik.com
Karın kaslarınız yaşlanmadan dolayı esnekliğini kaybediyorsa, kilo alıp vermekten kaynaklanan çatlaklarınız varsa, hamilelik sonrası sarkmalar ve yağlar canınızı sıkıyorsa, bel bölgesinde ki yağlanmalar sağlık sorunları yaratıyorsa, cilt altındaki doku fazlası yağlar alınabiliyor, karın duvarının güçlü anatomik yapısı yeni baştan oluşturulabiliyor.
Karın bölgesindeki estetik bozulmalar birçok nedene bağlı oluşabiliyor. Hormonal değişiklikler, hareketsiz bir yaşam, gebelik ve doğumlar, yaşlanma, genetik faktörler, sık kilo alıp verme bu nedenlerden bazıları. Özellikle gebelik ve kilo alıp verme sonrasında, karında deri sarkması, kas gevşemesi, çatlak oluşması ve yağlanma, estetik açıdan çok rahatsız edici olabiliyor. Kilo verme sonrası karın kası ve deri yapısındaki deformasyon erkeklere göre kadınlarda daha fazla sarkma ve gevşemeye neden oluyor. Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Metin Kerem; fazla kilonun yanı sıra hamilelik sonrası oluşan gevşekliğin, sarkmaların, cilt çatlaklarının ve karın duvarı zayıflıklarının “abdominoplasti” (karın germe) operasyonu ile giderilebildiğini belirtiyor. Bu operasyonda, göbek ve genital bölge arasında kalan, kalitesi bozulmuş deri ve deri altı dokuların atıldığını, cildin gerildiğini, karın duvarındaki kas bütünlüğünün yeniden sağlandığını dile getiriyor.
Karın Germe İşleminde Yağ Alınabilir mi?
Op. Dr. Metin Kerem, hastanın bel ve üst karın bölgesinde, basen ve bacak içi gibi aşırı yağlanma olan yerlerinde karın germe operasyonuyla birlikte liposuction veya lazer liposuction ile yağ aldırma işleminin de yapılabildiğini söylüyor: “Genellikle karın germe operasyonuna birkaç bölge liposuction da eklenir. Çoğu zaman bel ve üst karında, karın germe işlemiyle birlikte alınması gereken fazla yağlar olduğundan bu tür kombine işlemlere gireriz. Çünkü amaç “karın germek” değil, düz, sıkı ve güzel bir karın oluşturmaktır” diyor.
Anne Adayları Karnını Gerdirebilir mi?
Op. Dr. Metin Kerem, karın germe ameliyatının hamile kalmayı engellemediğini, ameliyat sonrası iyileşme döneminin göz önünde bulundurularak gebelik takviminin belirlenmesi gerektiğini belirtiyor. İyileşme döneminin 6 ila 12 ayda gerçekleştiğini, bu nedenle tercihen ameliyattan bir yıl kadar sonra gebelik planı yapılmasını tavsiye ediyor. Ancak karın deformitesinin ikinci gebelikte tekrar oluşabileceğini de hatırlatıyor. Op. Dr. Kerem: “Karın germe operasyonu, iyileşmesi tamamlandıktan sonra gebeliğe engel değildir. Fakat ikinci bir gebelik karnın yapısını tekrar bozabilir. böyle bir durumda ikinci bir düzeltme operasyonu gündeme gelebilir. Bu sebeple en doğrusu tüm doğumlar bittikten sonra bir seferde bu operasyonu yaptırmaktır” diyor.
Nasıl Uygulanıyor?
Op. Dr. Metin Kerem, karın bölgesindeki yağlanma oranının, cildin sarkma derecesinin, kasın gevşeme boyutunun göz önünde bulundurulduğunu ve hastaya uygun planlama sonrası operasyonun genel anestezi altında yapıldığını belirtiyor. Genellikle bir gün sonra hastanın taburcu olduğunu, 7 ila 10 günlük süre içerisinde normal hayata dönüldüğünü söylüyor. Hastanın, karın germe operasyonu sonrasında 3 hafta korse kullanması gerekiyor.
Kaynak7gunsaglik.com
Uzun Boylu Kadınlar Menopozdan Sonra Kanser Riskine
Yeni bir araştırmaya göre boyu daha uzun olan kadınlar menopoz dönemine girdikten sonra kansere yakalanma riskine daha fazla sahiptir.
Kısa kadınlara göre bu kadınlarda tümör yerleşme ve büyüme oranı daha yüksek. 19 kanser türünün 13ünde bu riske sahipler ve her 10 cm uzunlukta risk artıyor. Bazı kanser türlerinde bu oran 3 kat artmakta. New York Tıp Albert Einstein College epidemiyoloji ve toplum sağlığı bölümünde yeterli ispat edici çalışmalar yapılmıştır.
Organ büyüklüğü boyutu ve hormon düzeylerindeki değişimler buna neden olabilir. Yine de ince uzun kadınlar tamamen panik olmamalıdır. 50 ila 70 arası tam 145.000 kadında gözlemler yıllardır sürmektedir. 21.000 menopoz öncesi dönemdeki kadında bu verilere rastlandı.
Hastanın yaşı, aile ve kendinin sağlık öyküsü, sigara ve içki alışkanlığı, eğitim durumu, kilosu, vücut-kitle indeksi ve hormon replasman tedavisi kullanımı da bu durumu etkiliyor. Mamografi, Pap smear ve kolorektal gibi kanser tarama testlerinde hastanın öyküsüne de bakılıyor.
Meme, kolon, endometrium, böbrek, yumurtalık, rektum ve tiroid kanseri riski uzun kadınlarda daha sık. Yükseklik arttıkça organ büyüklüğü ve dolayısıyla tümör gelişme alanı da artıyor.
Kaynak7gunsaglik.com
Kısa kadınlara göre bu kadınlarda tümör yerleşme ve büyüme oranı daha yüksek. 19 kanser türünün 13ünde bu riske sahipler ve her 10 cm uzunlukta risk artıyor. Bazı kanser türlerinde bu oran 3 kat artmakta. New York Tıp Albert Einstein College epidemiyoloji ve toplum sağlığı bölümünde yeterli ispat edici çalışmalar yapılmıştır.
Organ büyüklüğü boyutu ve hormon düzeylerindeki değişimler buna neden olabilir. Yine de ince uzun kadınlar tamamen panik olmamalıdır. 50 ila 70 arası tam 145.000 kadında gözlemler yıllardır sürmektedir. 21.000 menopoz öncesi dönemdeki kadında bu verilere rastlandı.
Hastanın yaşı, aile ve kendinin sağlık öyküsü, sigara ve içki alışkanlığı, eğitim durumu, kilosu, vücut-kitle indeksi ve hormon replasman tedavisi kullanımı da bu durumu etkiliyor. Mamografi, Pap smear ve kolorektal gibi kanser tarama testlerinde hastanın öyküsüne de bakılıyor.
Meme, kolon, endometrium, böbrek, yumurtalık, rektum ve tiroid kanseri riski uzun kadınlarda daha sık. Yükseklik arttıkça organ büyüklüğü ve dolayısıyla tümör gelişme alanı da artıyor.
Kaynak7gunsaglik.com
Hamile İken Şeker Hastası Olmak
Hamilelerin yaşayabileceği zorlukların başında gelen diyabet gebeliği nasıl etkiler neler yapılabilir?
Diabetes Mellitus, Latince’de “ballı idrar” anlamına gelen bir kelimedir. Kan şekeri çok yüksek olduğunda, idrara geçen glikozun idrara şeker tadı verdiğinin keşfedilmesi nedeniyle hastalığa bu isim verilmiştir. Pankreastan salgılanan insülin yetersiz olursa Tip I diyabet ya da insülin yeterli olmasına rağmen hücreler glikozu kullanamamaktaysa Tip II diyabet ortaya çıkar. Her iki durumda da ortak bulgu, kan şekerinin yüksek seyretmesi ve bu durumun hastalığın süresiyle direkt ilişki içinde tüm organlara zarar vermesidir. Gebelik ve diyabet ilişkisini şu şekilde sınıflandırabiliriz:
1- GEBELİK DİYABETİ (GDM); Gebelik sırasında ortaya çıkan ve gebeliğin sonlanmasıyla kaybolan diyabet durumudur. Diyabet anneye ve bebeğe pek çok zarar verebilir, bu nedenle bu hastalar yakın takibe alınmalıdır. Tüm gebelerin yaklaşık yüzde 7’sinde gestasyonel diyabet vardır.
GDM için kimler yüksek risk taşır?
– Gebelikten önce belirgin obezitesi olanlar
– 1. derece akrabalarında diyabet olanlar
– Doğum ağırlığı 4 kilogramdan büyük bebek doğurma öyküsü olanlar
– İdrarda şeker artışı olanlar
2- DİYABETİK GEBE: Önceden diyabeti olan bir kişinin gebe kalması durumudur. Gebelerde diyabetle ilişkili komplikasyonlar daha sık olarak ortaya çıkar.
Anne adayı için riskler
Vücudun normal kan şekeri seviyesini sürdürmek için gerekli olan insülin ihtiyacı, gebelikle birlikte önemli derecede artar. Diyabetli gebelerde bu ihtiyaç karşılanmadığında kan şekeri çok yükselebilir ve şeker koması denen ciddi durum ortaya çıkabilir. Kontrolsüz diyabeti olan gebelerde idrar yolu enfeksiyonlarının olasılığı artar. Diyabeti olan gebelerde hipotiroidi (tiroit bezinin yetersiz çalışması) sık rastlanan bir durumdur. Özellikle uzun zamandan beri şeker hastası olan ve damarsal hastalık ya da böbrek hastalığı gelişmiş olan gebelerde yüksek tansiyon ve ödem ortaya çıkma olasılığı belirgin bir şekilde yükselir.
Kaynak7gunsaglik.com
Diabetes Mellitus, Latince’de “ballı idrar” anlamına gelen bir kelimedir. Kan şekeri çok yüksek olduğunda, idrara geçen glikozun idrara şeker tadı verdiğinin keşfedilmesi nedeniyle hastalığa bu isim verilmiştir. Pankreastan salgılanan insülin yetersiz olursa Tip I diyabet ya da insülin yeterli olmasına rağmen hücreler glikozu kullanamamaktaysa Tip II diyabet ortaya çıkar. Her iki durumda da ortak bulgu, kan şekerinin yüksek seyretmesi ve bu durumun hastalığın süresiyle direkt ilişki içinde tüm organlara zarar vermesidir. Gebelik ve diyabet ilişkisini şu şekilde sınıflandırabiliriz:
1- GEBELİK DİYABETİ (GDM); Gebelik sırasında ortaya çıkan ve gebeliğin sonlanmasıyla kaybolan diyabet durumudur. Diyabet anneye ve bebeğe pek çok zarar verebilir, bu nedenle bu hastalar yakın takibe alınmalıdır. Tüm gebelerin yaklaşık yüzde 7’sinde gestasyonel diyabet vardır.
GDM için kimler yüksek risk taşır?
– Gebelikten önce belirgin obezitesi olanlar
– 1. derece akrabalarında diyabet olanlar
– Doğum ağırlığı 4 kilogramdan büyük bebek doğurma öyküsü olanlar
– İdrarda şeker artışı olanlar
2- DİYABETİK GEBE: Önceden diyabeti olan bir kişinin gebe kalması durumudur. Gebelerde diyabetle ilişkili komplikasyonlar daha sık olarak ortaya çıkar.
Anne adayı için riskler
Vücudun normal kan şekeri seviyesini sürdürmek için gerekli olan insülin ihtiyacı, gebelikle birlikte önemli derecede artar. Diyabetli gebelerde bu ihtiyaç karşılanmadığında kan şekeri çok yükselebilir ve şeker koması denen ciddi durum ortaya çıkabilir. Kontrolsüz diyabeti olan gebelerde idrar yolu enfeksiyonlarının olasılığı artar. Diyabeti olan gebelerde hipotiroidi (tiroit bezinin yetersiz çalışması) sık rastlanan bir durumdur. Özellikle uzun zamandan beri şeker hastası olan ve damarsal hastalık ya da böbrek hastalığı gelişmiş olan gebelerde yüksek tansiyon ve ödem ortaya çıkma olasılığı belirgin bir şekilde yükselir.
Kaynak7gunsaglik.com
Kadınlarda Saç Kaybı Nedenleri ve Çözümleri-1
Kadınlar saçlarıyla çok şey anlatır. Uzun, kısa, dolgun, ışıltılı, yaşam dolu.. Bu bir stil ve kişilik ifadesidir. Kötü saç görünümü kötü hissetmeye neden oluyor. Saç dökülmesi ve saç kaybı hakkında geniş bilgiler..
Geçici ve uzun süreli saç kaybı kadınlarda da var. Ortalama bir kafa derisinde 100.000 saç teli var. Her folikül ayda 1-2 cm kadar uzar. Saç telleri dökülür ve yeni üretilen saçlara yerini bırakır. Ayda %85 oranında saç büyür yer değişimi görülür. Günde 50-100 tel arası saç dökülmesi normaldir. Saç fırçası, elbiseler ve yerde aşırı saç görüyorsanız dikkat. Tiroid ve hormon sorunları yaşıyor olabilirsiniz. Menopoz, genetik, yaşlanma gibi kadınsal durumlar da etkiler. Saç çizgisi kadınlarda nadirdir ve dökülme genelde merkezde görülür.
Tiroid sorunları: Boynun önündeki kelebek şeklindeki bir bezdir. Vücutta birçok şeyi etkileyen bir hormondur. Az veya çok çalışması sorundur. Kilo alımı veya kaybı, soğuk, sıcak ve kalp hızındaki değişimler de bu etkenlere dahildir.
Polikistik over sendromu: Kronik hormonal dengesizliklerden biri olan androjeniklerin fazla çalıştığı yumurtalık kisti sorunudur. Saçların incelmesine neden olur, yumurtalık sorunları yüz kıllarını da etkiler. Akne ve kiloya da sebeptir.
Alopesi areata: Sağlıklı saç köklerinin kötü etkilenmesini sağlar. Bağışıklığı uyarır, genelde 1 yıl içinde düzelse de bazı durumlarda kalıcı kellik yapabilir.
Saçkıran: Kaşıntılı kafa derisinde mantar görülebilir saçkıran da bunlardan biridir. Pullu ve kırmızı alanlar ortaya çıkar. Mantar ilacı kullanılabilir. Aile öyküsü önemlidir.
Kaynak7gunsaglik.com
Geçici ve uzun süreli saç kaybı kadınlarda da var. Ortalama bir kafa derisinde 100.000 saç teli var. Her folikül ayda 1-2 cm kadar uzar. Saç telleri dökülür ve yeni üretilen saçlara yerini bırakır. Ayda %85 oranında saç büyür yer değişimi görülür. Günde 50-100 tel arası saç dökülmesi normaldir. Saç fırçası, elbiseler ve yerde aşırı saç görüyorsanız dikkat. Tiroid ve hormon sorunları yaşıyor olabilirsiniz. Menopoz, genetik, yaşlanma gibi kadınsal durumlar da etkiler. Saç çizgisi kadınlarda nadirdir ve dökülme genelde merkezde görülür.
Tiroid sorunları: Boynun önündeki kelebek şeklindeki bir bezdir. Vücutta birçok şeyi etkileyen bir hormondur. Az veya çok çalışması sorundur. Kilo alımı veya kaybı, soğuk, sıcak ve kalp hızındaki değişimler de bu etkenlere dahildir.
Polikistik over sendromu: Kronik hormonal dengesizliklerden biri olan androjeniklerin fazla çalıştığı yumurtalık kisti sorunudur. Saçların incelmesine neden olur, yumurtalık sorunları yüz kıllarını da etkiler. Akne ve kiloya da sebeptir.
Alopesi areata: Sağlıklı saç köklerinin kötü etkilenmesini sağlar. Bağışıklığı uyarır, genelde 1 yıl içinde düzelse de bazı durumlarda kalıcı kellik yapabilir.
Saçkıran: Kaşıntılı kafa derisinde mantar görülebilir saçkıran da bunlardan biridir. Pullu ve kırmızı alanlar ortaya çıkar. Mantar ilacı kullanılabilir. Aile öyküsü önemlidir.
Kaynak7gunsaglik.com
Detoks Etkili Vücudu Temizleyen Besinler
Beslenme uzmanlarının harika önerilerine kulak verin ve detoksu gerçek besinlerle yapın.
Canlandırır, gençlik verir, hastalıkları önler, idrar söktürür, sindirimi rahatlatır. Kısa sürede kilo kaybı yaşatan sağlıklı bir temizlik sağlayan harika 16 besini öğrenelim.
Enginar, Avokado, Pancar, Brokoli, Kara Lahana, Karahindiba Kökü, Dereotu, Rezene, Yeşil Çay, Limon, Şevketibostan, Soğan, Sarımsak, Taze Sebzeler, Buğday Filizi ve Yoğurt.
Enginar. Safra akışını düzenler karaciğer sorunlarını önler ve onarır. Özel bir antioksidana sahiptir.
Avokado. Tekli doymamış yağları ile kalbi korur. Bağırsak ve karaciğeri temizler.
Pancar. Mantar ve zararlıları öldürür iltihaplanmayı önler. Hücre yapım ve onarımında rol alır.
Brokoli. Antioksidan deposu bu sebze kanser riskini azaltır.
Lahana. Safra ve kolesterol için çok önemlidir.
Karahindiba. İdrar söktürücüdür.
Dereotu ve rezene. Vitamin deposudur iltihaplanmayı önler. Karaciğeri korur. Dış etkenleri önler mikropları temizler C vitaminlidir lifi yüksektir.
Yeşil çay. Şişkinliği alır idrar döktürür.
Limon. C vitamini ve antioksidan içerir.
Şevketibostan. Safra ve karaciğeri korur. Kan hücrelerindeki toksinleri temizler.
Soğan ve sarımsak. Karaciğeri temizler, bakterileri önler ve bağışıklığı artırır.
Taze sebzeler. Lif ve vitamin içerir detoks yapar.
Buğday. Vitamin ve mineral içerir. Kalorisi azdır temizlik yapar.
Yoğurt. Sindirime yardımcıdır ve bağışıklığı artırır.
Kaynak7gunsaglik.com
Canlandırır, gençlik verir, hastalıkları önler, idrar söktürür, sindirimi rahatlatır. Kısa sürede kilo kaybı yaşatan sağlıklı bir temizlik sağlayan harika 16 besini öğrenelim.
Enginar, Avokado, Pancar, Brokoli, Kara Lahana, Karahindiba Kökü, Dereotu, Rezene, Yeşil Çay, Limon, Şevketibostan, Soğan, Sarımsak, Taze Sebzeler, Buğday Filizi ve Yoğurt.
Enginar. Safra akışını düzenler karaciğer sorunlarını önler ve onarır. Özel bir antioksidana sahiptir.
Avokado. Tekli doymamış yağları ile kalbi korur. Bağırsak ve karaciğeri temizler.
Pancar. Mantar ve zararlıları öldürür iltihaplanmayı önler. Hücre yapım ve onarımında rol alır.
Brokoli. Antioksidan deposu bu sebze kanser riskini azaltır.
Lahana. Safra ve kolesterol için çok önemlidir.
Karahindiba. İdrar söktürücüdür.
Dereotu ve rezene. Vitamin deposudur iltihaplanmayı önler. Karaciğeri korur. Dış etkenleri önler mikropları temizler C vitaminlidir lifi yüksektir.
Yeşil çay. Şişkinliği alır idrar döktürür.
Limon. C vitamini ve antioksidan içerir.
Şevketibostan. Safra ve karaciğeri korur. Kan hücrelerindeki toksinleri temizler.
Soğan ve sarımsak. Karaciğeri temizler, bakterileri önler ve bağışıklığı artırır.
Taze sebzeler. Lif ve vitamin içerir detoks yapar.
Buğday. Vitamin ve mineral içerir. Kalorisi azdır temizlik yapar.
Yoğurt. Sindirime yardımcıdır ve bağışıklığı artırır.
Kaynak7gunsaglik.com
Kilo Vermenin 6 Doğal Yolu
Keten tohumu. Midede toplanan şişmeye neden olan fazla suyu alır. Hacmi küçültür zamanla kilo verdirir. Omega 3 yağ asitleri içerir ve tok tutar. Östrojen hormonunu destekler ani açlığı önler. Her gıdada ve yemekte kullanılabilir.
Yeşil çay. Katein ve antioksidan destekli bir bitkidir. Kilo kaybını harika bir şekilde destekler. Metabolizmayı hızlandırır kalori yakımını artırır. Günde birkaç fincan hazırlayıp için. Demlenip ılındıktan sonra tarçın ilave edin.
Tarçın. İnsülin reseptörlerini aktive eder. Şeker iniş çıkışlarınızı dengeler. Enzim karbonhidrat metabolizmasında dengeleyicidir. Kötü kolesterolü düşürür. Çay tatlı kahve yemek her yerde kullanılabilir. Kahvaltıdan 30 dk önce içilebilir.
Karabiber. Piperine maddesi iyi bir sindirim söktürücüdür. Yağ yakımını hızlandırır ve destekler. Yemeklerde çaylarda her yerde kullanılır. Öğütülmüş veya tane kullanılabilir.
Zerdeçal. Diyabeti önler metabolizmayı düzenler ve yağları yakar. Sebze ve pilavlarda köri yerine veya birlikte kullanılır. Çayı ise ılık içilir gerginliği de alır.
Zencefil. Sindirimi sağlar vücut ısısını dengeler. Daha az yemeği sağlar daha çok kalori yakmanızı sağlar. Kan sulandırır ve inceltir. Kalp ve obezite ile savaşır.
Kaynak7gunsaglik.com
Yeşil çay. Katein ve antioksidan destekli bir bitkidir. Kilo kaybını harika bir şekilde destekler. Metabolizmayı hızlandırır kalori yakımını artırır. Günde birkaç fincan hazırlayıp için. Demlenip ılındıktan sonra tarçın ilave edin.
Tarçın. İnsülin reseptörlerini aktive eder. Şeker iniş çıkışlarınızı dengeler. Enzim karbonhidrat metabolizmasında dengeleyicidir. Kötü kolesterolü düşürür. Çay tatlı kahve yemek her yerde kullanılabilir. Kahvaltıdan 30 dk önce içilebilir.
Karabiber. Piperine maddesi iyi bir sindirim söktürücüdür. Yağ yakımını hızlandırır ve destekler. Yemeklerde çaylarda her yerde kullanılır. Öğütülmüş veya tane kullanılabilir.
Zerdeçal. Diyabeti önler metabolizmayı düzenler ve yağları yakar. Sebze ve pilavlarda köri yerine veya birlikte kullanılır. Çayı ise ılık içilir gerginliği de alır.
Zencefil. Sindirimi sağlar vücut ısısını dengeler. Daha az yemeği sağlar daha çok kalori yakmanızı sağlar. Kan sulandırır ve inceltir. Kalp ve obezite ile savaşır.
Kaynak7gunsaglik.com
Kilo Vermeyi Sağlayan Şaşırtıcı Besinler
Avrupa Kongresi obezite derneğinin sunum ve araştırmalarına göre kurutulmuş erik kilo korumada, kilo alımını önlemede ve kilo vermede çok etkili.
Uzun vadeli diyet ve zayıflama planlarınız için yeni tercihiniz kuru erik olabilir. Sindirim sistemini korumak, harekete geçirmek ve bağırsakların boşaltılması için oldukça etkili. 100 denek ile yapılan araştırmaların devamı Liverpool’da gerçekleşmiştir. 12 hafta boyunca günde bir avuç kuru erik tüketilmiş ve diğer grupta bu uygulanmamıştır. Kuru erik yiyen kişilerde kilo kaybı gözle görülmüştür.
Yemeyen diyetçi diğer grupta ise bel çevresindeki azalma oranları daha düşüktür. Kuru erik kilo verdiriyor ve bel çevresini daraltıyor. Şişkinlik ve mide dolgunluğunu alıyor. Hafifletiyor ve yağları yakıyor. Kuru erikte bolca lif bulunur. Lifli gıdalar sindirime iyi gelir. Daha birçok faydası olduğu gibi zayıflatıcı özelliği meşhurdur. Bir avuç aperatif kuru meyveden zarar gelmez. Diğer yemek ve tatlılarda içeceklerde de kullanın ve keyfini çıkarın.
Kaynak7gunsaglik.com
Uzun vadeli diyet ve zayıflama planlarınız için yeni tercihiniz kuru erik olabilir. Sindirim sistemini korumak, harekete geçirmek ve bağırsakların boşaltılması için oldukça etkili. 100 denek ile yapılan araştırmaların devamı Liverpool’da gerçekleşmiştir. 12 hafta boyunca günde bir avuç kuru erik tüketilmiş ve diğer grupta bu uygulanmamıştır. Kuru erik yiyen kişilerde kilo kaybı gözle görülmüştür.
Yemeyen diyetçi diğer grupta ise bel çevresindeki azalma oranları daha düşüktür. Kuru erik kilo verdiriyor ve bel çevresini daraltıyor. Şişkinlik ve mide dolgunluğunu alıyor. Hafifletiyor ve yağları yakıyor. Kuru erikte bolca lif bulunur. Lifli gıdalar sindirime iyi gelir. Daha birçok faydası olduğu gibi zayıflatıcı özelliği meşhurdur. Bir avuç aperatif kuru meyveden zarar gelmez. Diğer yemek ve tatlılarda içeceklerde de kullanın ve keyfini çıkarın.
Kaynak7gunsaglik.com
El Ayak Mantarı, Genital Mantar
SağlıkI Yaşam Haberleri .Prof. İbrahim Saracoglu Hayat Kürleri Mantar, El ayak mantarı, genital mantar
Akraba Evliliğinin Sonucu: Çocuklarda Parkinson
Prof. Dr. Ayşe Bora Tokçaer parkinsonun akraba evliliğinden doğan çocuklarda görülebildiğini bildirdi.
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Parkinson Hastalığı Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ayşe Bora Tokçaer; Parkinsonla ilgili sorularımızı yanıtladı…
Parkinson en genç kaç yaşında görülüyor?
Hastalık; genellikle 20’li ve 30’lı yaşlarda başlar. Çok ender olmakla beraber, 10 yaşında Parkinson hastalığına yakalananlar da var.
BAŞ DÖNMESİ SIK GÖRÜLÜR
Hastalık anne-babada varsa; çocukta da olup olmayacağı nasıl anlaşılır?
Anne-baba, Parkinson hastalığına genç yaşta yakalanmamışsa; hastalığın kalıtsal olma ihtimali düşüktür. Öte yandan bir ebeveyn, genç yaşta Parkinson hastası olmuşsa; ancak annesi, babası, kardeşleri hasta değilse ve akrabası ile evlenmemişse, yine hastalığın çocuklarına geçme olasılığı çok azdır. Tüm bu nedenlerle hasta olmayan bireylerde genetik tarama testleri yapılmıyor.
Ailesinde Parkinson olan gençler nelere dikkat etmeli?
Ebeveynin ileri yaşta Parkinson olması, çocuklarını "Bende de çıkar mı?" diye endişelendirmemeli! Anne-baba ya da kardeşlerde genç yaşta başlayan Parkinson hastalığı varsa veya annebaba akraba ise; genetik yatkınlık akla gelmelidir. Ailesinde bu özelliklere sahip olan kişilerin, özellikle hareket yavaşlığı hissettiklerinde uzman bir hekime danışmaları gerekir. Bazı kalıtsal Parkinson hastalıkları ‘baskın’, bazıları da ‘çekinik’ kalıtım özelliği gösteriyor. Baskın tipte; ebeveynlerden biri hasta ise, çocuklardan bazılarında Parkinson hastalığı olabiliyor. Çekinik tipte ise anne veya baba hasta olmadıkları halde, her ikisi de kalıtımsal olarak hastalığı taşıyorlarsa; çocuklarında Parkinson ortaya çıkabilir. Akraba evlilikleri bu açıdan önem taşıyor.
Parkinson’a eşlik eden başka belirtiler neler?
Parkinson’da sosyal yaşantıda kısıtlanmaya yol açan sorunlar, sadece hareketlerle ilgili değildir. Baş dönmesi, gündüzleri aşırı uyku hali, uykuda aşırı hareketlilik, depresyon, hayaller görme, unutkanlık da sık görülür. Kabızlığa da sık rastlanır. Bağırsak hareketlerinin yavaş olması, hastanın az yürümesi ve ilaçlar; dışkılama işlevini etkiler. Sıvı alımını artırmak gerekir.
PARKINSON HASTALARI BAKLADAN UZAK DURSUN
Bitkisel tedavi yöntemleriyle ilgili neler söyleyeceksiniz?
Hastalığın bitkisel tedavisi yok! Bakla; hastalığın tedavisinde ilaç olarak kullanılan levodopa maddesini içeriyor. İlaçta ise; levodopanın, beyin engelinden geçmesini sağlayacak ek bir madde de yer alıyor. Hasta bu ilacı almak yerine bakla tüketirse; içindeki levodopa maddesi beyne gitmiyor. Bu madde; hem ilaç, hem bakladan alındığında ise hasta ek ilaç almış gibi hareketlerinde rahatlama, titremelerinde azalma hissedebilir ancak bu kez doz aşımı riski artıyor. Hasta, istemsiz hareketler veya zihinde karmaşa gibi sorunlar yaşayabilir.
YÜRÜME VE YÜZME ÇOK YARARLI
Hastaların ne tür egzersizler yapmaları gerekiyor?
Parkinson hastalığı ilerledikçe, gövde öne doğru eğilmeye başlar. Yürürken ‘donma’ dediğimiz birkaç saniyelik duraklamalar, düşmeler tabloya eklenir. Bu sorunlar; ilaç, hatta cerrahi tedavilere iyi yanıt vermiyor. Bu nedenle hastalığa özgü fizyoterapi uygulamaları ve egzersizlerle; hem duruşu düzeltmek, hem de dengeyi sağlamak mümkün. Hastalarımıza başlangıçtan itibaren egzersiz yapmalarını öneriyoruz. Yürüme, yüzme başta olmak üzere; dans ve bazı Uzakdoğu sporlarının da Parkinson hastalarının dengesizlik sorununa olumlu katkıları olduğu biliniyor.
HASTALIKTA DEPRESYONA ÇOK SIK RASTLANIR!
Hastalarda depresyon ne sıklıkla görülüyor?
Depresyon; Parkinson hastalığında çok yaygındır. Belirtileri Parkinson’a benzediğinden kolay fark edilemeyebilir ve tedaviye geç başlanabilir. Bu süreçte hasta; hayattan zevk alamama, yorgunluk, yavaş düşünme gibi sorunlar yaşar. Depresyon fark edilip tedavisine başlanırsa; birkaç hafta içinde cevap alınır.
Hasta ve hasta yakınlarına tavsiyeleriniz neler?
Parkinson hastalığı, çok çeşitli belirtilerle seyreden bir hastalıktır. Hareket sorunları dışındaki belirtiler iyi bilinmediği için; hasta veya yakınları tarafından yakınma olarak pek dile getirilmez. Dolayısıyla hastanın yaşam kalitesi olumsuz etkilenebilir. Oysa uygun yöntemlerle bu belirtileri de minimuma indirmek mümkündür. Biz, Parkinson Hastalığı Derneği olarak her yıl hastalıkla ilgili toplumsal bilinç oluşturmaya çalışıyoruz. Böylelikle hastaların erken dönemde tanı ve tedavi almalarını sağlamaya; hem kendilerinin, hem yakınlarının yaşam kalitelerini artırmaya çalışıyoruz. Parkinson her ne kadar ilerleyici bir beyin hastalığı olsa da; uygun yönetildiğinde, bireyin özgürce yaşamasını engellemez.
HASTA GECE YATAKTA RAHAT DÖNEMEZ!
Hastalar ne tür uyku problemleri yaşıyor?
Gece yatakta rahat dönememekten kaynaklanan uyku bölünmeleri çok sık karşımıza çıkar. Bu sorun ilaçlarla çözülebilir. Bazı hastaların rüya gördükleri sırada yaptıkları aşırı hareketler; hem kendilerine, hem de eşlerine zarar verebilir. Huzursuz bacak sendromu da hastalık belirtilerine eşlik edebilir.
İLAÇLARI SÜTLE ALMASINLAR
Hastalarımıza düzenli ve aktif bir yaşam öneriyoruz. Uyku saatlerine dikkat etmeleri, sağlıklı beslenmeleri ve egzersiz yapmaları; yaşam kalitelerini artırıyor. İlaçlarını kesinlikle aksatmamalı, saatlerine ve dozlarına göre almalılar. Bu arada hastalara; levodopa maddesi içeren ilaçlarını süt, yoğurt gibi besinlerle aynı anda kullanmamalarını öneriyoruz.
Kaynak7gunsaglik.com
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Parkinson Hastalığı Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ayşe Bora Tokçaer; Parkinsonla ilgili sorularımızı yanıtladı…
Parkinson en genç kaç yaşında görülüyor?
Hastalık; genellikle 20’li ve 30’lı yaşlarda başlar. Çok ender olmakla beraber, 10 yaşında Parkinson hastalığına yakalananlar da var.
BAŞ DÖNMESİ SIK GÖRÜLÜR
Hastalık anne-babada varsa; çocukta da olup olmayacağı nasıl anlaşılır?
Anne-baba, Parkinson hastalığına genç yaşta yakalanmamışsa; hastalığın kalıtsal olma ihtimali düşüktür. Öte yandan bir ebeveyn, genç yaşta Parkinson hastası olmuşsa; ancak annesi, babası, kardeşleri hasta değilse ve akrabası ile evlenmemişse, yine hastalığın çocuklarına geçme olasılığı çok azdır. Tüm bu nedenlerle hasta olmayan bireylerde genetik tarama testleri yapılmıyor.
Ailesinde Parkinson olan gençler nelere dikkat etmeli?
Ebeveynin ileri yaşta Parkinson olması, çocuklarını "Bende de çıkar mı?" diye endişelendirmemeli! Anne-baba ya da kardeşlerde genç yaşta başlayan Parkinson hastalığı varsa veya annebaba akraba ise; genetik yatkınlık akla gelmelidir. Ailesinde bu özelliklere sahip olan kişilerin, özellikle hareket yavaşlığı hissettiklerinde uzman bir hekime danışmaları gerekir. Bazı kalıtsal Parkinson hastalıkları ‘baskın’, bazıları da ‘çekinik’ kalıtım özelliği gösteriyor. Baskın tipte; ebeveynlerden biri hasta ise, çocuklardan bazılarında Parkinson hastalığı olabiliyor. Çekinik tipte ise anne veya baba hasta olmadıkları halde, her ikisi de kalıtımsal olarak hastalığı taşıyorlarsa; çocuklarında Parkinson ortaya çıkabilir. Akraba evlilikleri bu açıdan önem taşıyor.
Parkinson’a eşlik eden başka belirtiler neler?
Parkinson’da sosyal yaşantıda kısıtlanmaya yol açan sorunlar, sadece hareketlerle ilgili değildir. Baş dönmesi, gündüzleri aşırı uyku hali, uykuda aşırı hareketlilik, depresyon, hayaller görme, unutkanlık da sık görülür. Kabızlığa da sık rastlanır. Bağırsak hareketlerinin yavaş olması, hastanın az yürümesi ve ilaçlar; dışkılama işlevini etkiler. Sıvı alımını artırmak gerekir.
PARKINSON HASTALARI BAKLADAN UZAK DURSUN
Bitkisel tedavi yöntemleriyle ilgili neler söyleyeceksiniz?
Hastalığın bitkisel tedavisi yok! Bakla; hastalığın tedavisinde ilaç olarak kullanılan levodopa maddesini içeriyor. İlaçta ise; levodopanın, beyin engelinden geçmesini sağlayacak ek bir madde de yer alıyor. Hasta bu ilacı almak yerine bakla tüketirse; içindeki levodopa maddesi beyne gitmiyor. Bu madde; hem ilaç, hem bakladan alındığında ise hasta ek ilaç almış gibi hareketlerinde rahatlama, titremelerinde azalma hissedebilir ancak bu kez doz aşımı riski artıyor. Hasta, istemsiz hareketler veya zihinde karmaşa gibi sorunlar yaşayabilir.
YÜRÜME VE YÜZME ÇOK YARARLI
Hastaların ne tür egzersizler yapmaları gerekiyor?
Parkinson hastalığı ilerledikçe, gövde öne doğru eğilmeye başlar. Yürürken ‘donma’ dediğimiz birkaç saniyelik duraklamalar, düşmeler tabloya eklenir. Bu sorunlar; ilaç, hatta cerrahi tedavilere iyi yanıt vermiyor. Bu nedenle hastalığa özgü fizyoterapi uygulamaları ve egzersizlerle; hem duruşu düzeltmek, hem de dengeyi sağlamak mümkün. Hastalarımıza başlangıçtan itibaren egzersiz yapmalarını öneriyoruz. Yürüme, yüzme başta olmak üzere; dans ve bazı Uzakdoğu sporlarının da Parkinson hastalarının dengesizlik sorununa olumlu katkıları olduğu biliniyor.
HASTALIKTA DEPRESYONA ÇOK SIK RASTLANIR!
Hastalarda depresyon ne sıklıkla görülüyor?
Depresyon; Parkinson hastalığında çok yaygındır. Belirtileri Parkinson’a benzediğinden kolay fark edilemeyebilir ve tedaviye geç başlanabilir. Bu süreçte hasta; hayattan zevk alamama, yorgunluk, yavaş düşünme gibi sorunlar yaşar. Depresyon fark edilip tedavisine başlanırsa; birkaç hafta içinde cevap alınır.
Hasta ve hasta yakınlarına tavsiyeleriniz neler?
Parkinson hastalığı, çok çeşitli belirtilerle seyreden bir hastalıktır. Hareket sorunları dışındaki belirtiler iyi bilinmediği için; hasta veya yakınları tarafından yakınma olarak pek dile getirilmez. Dolayısıyla hastanın yaşam kalitesi olumsuz etkilenebilir. Oysa uygun yöntemlerle bu belirtileri de minimuma indirmek mümkündür. Biz, Parkinson Hastalığı Derneği olarak her yıl hastalıkla ilgili toplumsal bilinç oluşturmaya çalışıyoruz. Böylelikle hastaların erken dönemde tanı ve tedavi almalarını sağlamaya; hem kendilerinin, hem yakınlarının yaşam kalitelerini artırmaya çalışıyoruz. Parkinson her ne kadar ilerleyici bir beyin hastalığı olsa da; uygun yönetildiğinde, bireyin özgürce yaşamasını engellemez.
HASTA GECE YATAKTA RAHAT DÖNEMEZ!
Hastalar ne tür uyku problemleri yaşıyor?
Gece yatakta rahat dönememekten kaynaklanan uyku bölünmeleri çok sık karşımıza çıkar. Bu sorun ilaçlarla çözülebilir. Bazı hastaların rüya gördükleri sırada yaptıkları aşırı hareketler; hem kendilerine, hem de eşlerine zarar verebilir. Huzursuz bacak sendromu da hastalık belirtilerine eşlik edebilir.
İLAÇLARI SÜTLE ALMASINLAR
Hastalarımıza düzenli ve aktif bir yaşam öneriyoruz. Uyku saatlerine dikkat etmeleri, sağlıklı beslenmeleri ve egzersiz yapmaları; yaşam kalitelerini artırıyor. İlaçlarını kesinlikle aksatmamalı, saatlerine ve dozlarına göre almalılar. Bu arada hastalara; levodopa maddesi içeren ilaçlarını süt, yoğurt gibi besinlerle aynı anda kullanmamalarını öneriyoruz.
Kaynak7gunsaglik.com
Muz, Depresyon ve Cinselliğe Birebir
Erkeklerde cinsel gücü artırır, bunalıma iyi gelir depresyonu önler, kanseri önler.. Muzun sağlıklı etkileri işte şunlar..
Sadece karbonhidrat değil bileşiminde bir miktar protein ve yağ içeren muz oldukça besleyicidir. Çok iyi bir potasyum kaynağı olan muz cinsellikten, mide sorunlarına kadar bir çok rahatsızlığa iyi gelir. İşte muzun faydaları…
* Muzun enerjisi fazladır. Bundan dolayı vücuda enerji verir ve lif oranı yüksek olduğu için tok tutar.
* Mide ağrısına iyi gelir. Gastrit, ülsere karşı rahatlıkla yenir.
* Antidepresan özellik gösterir. Strese çok iyi gelir ve mutluluk verir.
* Kas ve beyin yorgunluğunu alır.
* Kemik sağlığına, ağrılarına çok faydalıdır.
* Bağırsak hareketlerini düzenler. Hergün yenmesi kabızlığı önler.
* Bebekler için iyi bir ek gıdaya geçiş besinidir.
* Kansere karşı korur.
* Erkeklerin cinsel içgüdüsünü artıran enzimler içerir.
TÜBİTAK YARALARA MERHEM OLUYOR
Tübitak desteğiyle yanık ve yaraları yüzde 30 daha çabuk iyileştiren cihaz geliştirildi. Dünyada ilk olma özelliğini taşıyan Topivac iyileştirmeyi hızlandıran O2 ve O3 uygulamasını aynı anda vererek tedavide yeni bir çığır açıyor. Topivac, kronik yaralar, yanık yaraları, diyabetik yaralarda rahatlıkla kullanılabilecek.
2,5 MİLYON TİRYAKİ SİGARAYI BIRAKTI
Sağlık Bakanlığının 2,5 yıl önce faaliyete geçen Alo 171 Sigara Bırakma Danışma Hattı”nı bugüne kadar 6 milyon kişi aradı. Sağlık Bakanlığı’ndan alınan bilgiye göre, yürütülen tütünle mücadele programı sayesinde 2008’den bu yana 2,5 milyon tiryaki sigarayı bıraktı.
Kaynak7gunsaglik.com
Sadece karbonhidrat değil bileşiminde bir miktar protein ve yağ içeren muz oldukça besleyicidir. Çok iyi bir potasyum kaynağı olan muz cinsellikten, mide sorunlarına kadar bir çok rahatsızlığa iyi gelir. İşte muzun faydaları…
* Muzun enerjisi fazladır. Bundan dolayı vücuda enerji verir ve lif oranı yüksek olduğu için tok tutar.
* Mide ağrısına iyi gelir. Gastrit, ülsere karşı rahatlıkla yenir.
* Antidepresan özellik gösterir. Strese çok iyi gelir ve mutluluk verir.
* Kas ve beyin yorgunluğunu alır.
* Kemik sağlığına, ağrılarına çok faydalıdır.
* Bağırsak hareketlerini düzenler. Hergün yenmesi kabızlığı önler.
* Bebekler için iyi bir ek gıdaya geçiş besinidir.
* Kansere karşı korur.
* Erkeklerin cinsel içgüdüsünü artıran enzimler içerir.
TÜBİTAK YARALARA MERHEM OLUYOR
Tübitak desteğiyle yanık ve yaraları yüzde 30 daha çabuk iyileştiren cihaz geliştirildi. Dünyada ilk olma özelliğini taşıyan Topivac iyileştirmeyi hızlandıran O2 ve O3 uygulamasını aynı anda vererek tedavide yeni bir çığır açıyor. Topivac, kronik yaralar, yanık yaraları, diyabetik yaralarda rahatlıkla kullanılabilecek.
2,5 MİLYON TİRYAKİ SİGARAYI BIRAKTI
Sağlık Bakanlığının 2,5 yıl önce faaliyete geçen Alo 171 Sigara Bırakma Danışma Hattı”nı bugüne kadar 6 milyon kişi aradı. Sağlık Bakanlığı’ndan alınan bilgiye göre, yürütülen tütünle mücadele programı sayesinde 2008’den bu yana 2,5 milyon tiryaki sigarayı bıraktı.
Kaynak7gunsaglik.com
Cinselliği Güçlendiren Bitkiler Ve Özellikleri
Lavanta başta olmak üzere bu bitkiler cinsel hayatınızı canlandıracak. İşteCinsel hayatınıza renk katacak bitkiler..
Mutfağınızda bulunan birçok bitkinin sağlığınıza yararının yanında cinsel gücü de artıdığını biliyor muydunuz? Şifalı bitkiler, stres nedeniyle cinsel isteksizlik yaşayanların imdadına yetişiyor. İşte o bitkiler…
Bitki çayları: Vücuttaki sıvıların akışını hızlandıran bitki çayları, kan dolaşımı hızlandırıyor, tutkularda ve heyecanlarda artış oluyor. Enerji seviyesini de yükselten bitki çayları seks yaşamını canlandırıyor.
Ginseng: Binlerce yıllardır Çin’de ilaç yapımında kullanılan ginseng; hormonal sistemi uyarır, erken yaşlanma sürecini yavaşlatır ve göz ardı edilemeyecek güçler verir.
Rezene: Bilinen en eski afrodizyaklardan olan rezeneden her gün bir parça alınması cinsel gücü artırır. Rezenenin tohumundan çay da yapılarak içilebilir.
Lavanta: Salata ve yemek soslarına konan birkaç damla lavanta, seks hayatını güçlendirir.
Karanfil tanesi: Doğal afrodizyakların en güçlülerinden biri olan karanfil tanesi, yorgunluğa da iyi gelir.
Kaynak7gunsaglik.com
Mutfağınızda bulunan birçok bitkinin sağlığınıza yararının yanında cinsel gücü de artıdığını biliyor muydunuz? Şifalı bitkiler, stres nedeniyle cinsel isteksizlik yaşayanların imdadına yetişiyor. İşte o bitkiler…
Bitki çayları: Vücuttaki sıvıların akışını hızlandıran bitki çayları, kan dolaşımı hızlandırıyor, tutkularda ve heyecanlarda artış oluyor. Enerji seviyesini de yükselten bitki çayları seks yaşamını canlandırıyor.
Ginseng: Binlerce yıllardır Çin’de ilaç yapımında kullanılan ginseng; hormonal sistemi uyarır, erken yaşlanma sürecini yavaşlatır ve göz ardı edilemeyecek güçler verir.
Rezene: Bilinen en eski afrodizyaklardan olan rezeneden her gün bir parça alınması cinsel gücü artırır. Rezenenin tohumundan çay da yapılarak içilebilir.
Lavanta: Salata ve yemek soslarına konan birkaç damla lavanta, seks hayatını güçlendirir.
Karanfil tanesi: Doğal afrodizyakların en güçlülerinden biri olan karanfil tanesi, yorgunluğa da iyi gelir.
Kaynak7gunsaglik.com
Soğuk Algınlığı İçin Şalgam Birebir
Özellikle zayıf bünyeli kişiler ve çocuklar için şalgam ve şalgam suyu gribal hastalıkları önlemede oldukça etkili..
Yüzyıllardır Anadolu’da yemeklerin, özellikle de etlerin yanında hazmettirici olarak tüketilen şalgam suyu vücut direncini arttırarak hastalıklara karşı koruyucu ve iyileştirici özellikler sunuyor. İçeriğindeki A-B-C grubu vitaminlerle kalp-damar hastalıklarının yanında boğaz iltihabına da iyi gelen şalgam suyunun faydaları saymakla bitmiyor. Soğuk algınlığının ilerleyip boğaza hatta ciğerlere indiği durumlarda en iyi bitkisel çözüm; göğsü yumuşatıp, akciğer ve bronşları temizleyen şalgam suyu.
ÇOCUKLARA "ANTİBİYOTİK YERİNE ŞALGAM"
Vücuttan toksinleri atmaya yarayan ve kansızlık için ideal bir ilaç olan şalgamın yaprakları da kökü gibi kalsiyum, demir, bakır ve iyot içeriyor. Çocuklarının gazlı içecekler içmesi konusunda endişe duyan aileler, bitkisel bazlı bu içeceği onların günlük demir, bakır ihyiyaçlarının karşılanması açısından da oldukça önemsiyorlar. Anti-enfeksiyon olarak bilinen bu doğal içecek, annelerin grip mikrobuna maruz kalmış çocuklarına gönül rahatlığıyla içirebilecekleri ender ürünlerden.
Aileler, küçük yaşlarda sık sık hasta olan çocuklarını mümkün olduğu kadar antibiyotikten uzak tutmaya çalışıyorlar. Böyle durumlarda alternatif tıbbı ve bitkisel çözümleri arayanlara fiyatının uygunluğuyla da dikkat çeken şalgam suyu oldukça cazip geliyor.
K.B.B. Mütehassısı Op.Dr.M.Sezai Yavaşça: Şalgam(Brassica napus) kökleri sebze olarak yenilebilen turpgillerden bir bitkidir.100 gr şalgam içerisinde ; 23 kalori,0.2gr yağ,24mg fosfor,35mg kalsiyum,188mg magnezyum,yanında B1,B2,B3 ve C vitaminleri ihtiva eder. Havuç (Davas carota) maydanozgiller familyasından etli kökleri için yetiştirilen bir bitki olup,A,B,C,D ve E vitaminleri yönünden zengindir. Adana ve Mersin yöresinde bu iki mucize sebzenin bulgur ile fermente edilmesi suretiyle hazırlanan ŞALGAM SUYU tamamen organik bir karışım olup ,hiçbir kimyasal katkı içermez.
Yıllardır çok sevilerek içilen ve güney illerimizin vazgeçilmezi olan şalgam suyu, bu gün tüm dünyada ciddi araştırmalara konu olmaktadır. Özellikle Çin’de yaşanan SARS GRİBİ sırasında Çinli araştırmacılar tarafından ısrarla tüketilmesi önerilmiş ve ülkemizden Çin’e Şalgam suyu ihraç edilmiştir. Kışın yaşanacak gripal enfeksiyonlardan korunmada ihtiva ettiği C vitamini ve prebiyotik etkisinden dolayı şalgam suyu içilmesi şiddetle tavsiye edilmektedir.
Kaynak7gunsaglik.com
Yüzyıllardır Anadolu’da yemeklerin, özellikle de etlerin yanında hazmettirici olarak tüketilen şalgam suyu vücut direncini arttırarak hastalıklara karşı koruyucu ve iyileştirici özellikler sunuyor. İçeriğindeki A-B-C grubu vitaminlerle kalp-damar hastalıklarının yanında boğaz iltihabına da iyi gelen şalgam suyunun faydaları saymakla bitmiyor. Soğuk algınlığının ilerleyip boğaza hatta ciğerlere indiği durumlarda en iyi bitkisel çözüm; göğsü yumuşatıp, akciğer ve bronşları temizleyen şalgam suyu.
ÇOCUKLARA "ANTİBİYOTİK YERİNE ŞALGAM"
Vücuttan toksinleri atmaya yarayan ve kansızlık için ideal bir ilaç olan şalgamın yaprakları da kökü gibi kalsiyum, demir, bakır ve iyot içeriyor. Çocuklarının gazlı içecekler içmesi konusunda endişe duyan aileler, bitkisel bazlı bu içeceği onların günlük demir, bakır ihyiyaçlarının karşılanması açısından da oldukça önemsiyorlar. Anti-enfeksiyon olarak bilinen bu doğal içecek, annelerin grip mikrobuna maruz kalmış çocuklarına gönül rahatlığıyla içirebilecekleri ender ürünlerden.
Aileler, küçük yaşlarda sık sık hasta olan çocuklarını mümkün olduğu kadar antibiyotikten uzak tutmaya çalışıyorlar. Böyle durumlarda alternatif tıbbı ve bitkisel çözümleri arayanlara fiyatının uygunluğuyla da dikkat çeken şalgam suyu oldukça cazip geliyor.
K.B.B. Mütehassısı Op.Dr.M.Sezai Yavaşça: Şalgam(Brassica napus) kökleri sebze olarak yenilebilen turpgillerden bir bitkidir.100 gr şalgam içerisinde ; 23 kalori,0.2gr yağ,24mg fosfor,35mg kalsiyum,188mg magnezyum,yanında B1,B2,B3 ve C vitaminleri ihtiva eder. Havuç (Davas carota) maydanozgiller familyasından etli kökleri için yetiştirilen bir bitki olup,A,B,C,D ve E vitaminleri yönünden zengindir. Adana ve Mersin yöresinde bu iki mucize sebzenin bulgur ile fermente edilmesi suretiyle hazırlanan ŞALGAM SUYU tamamen organik bir karışım olup ,hiçbir kimyasal katkı içermez.
Yıllardır çok sevilerek içilen ve güney illerimizin vazgeçilmezi olan şalgam suyu, bu gün tüm dünyada ciddi araştırmalara konu olmaktadır. Özellikle Çin’de yaşanan SARS GRİBİ sırasında Çinli araştırmacılar tarafından ısrarla tüketilmesi önerilmiş ve ülkemizden Çin’e Şalgam suyu ihraç edilmiştir. Kışın yaşanacak gripal enfeksiyonlardan korunmada ihtiva ettiği C vitamini ve prebiyotik etkisinden dolayı şalgam suyu içilmesi şiddetle tavsiye edilmektedir.
Kaynak7gunsaglik.com
Yabanmersini Nelere Karşı Faydalı, Hangi Özellikleri Var?
Tatlı ve reçellerde hatta hoşaflarda sıkça kullandığımız yabanmersini ne gibi faydalara sahip?
Yaklaşık 1000 yıldır Avrupa’da geleneksel tıpta kullanılmaktadır. Yaban mersini, Kuzey Amerika, Avrupa ve kuzey Asya'da yetişir. İshal ve iskorbüt tedavisinde çok eskiden beri kullanılmaktadır.
Dolaşım problemleri, ishal, adet krampları, göz problemleri, varis, venöz yetmezlik, diyabet gibi tamamen farklı koşullar ve rahatsızlıklarda kullanılıyor. Meyve ve iç özü de alternatif tıp alanında kullanılır.
Bitkinin yaprakları ile özel bir çay karışımı hazırlanır ve çayı da çok faydalıdır. Bilim insanlarına göre bu meyve gece görüşünü geliştirir. Gece görme sorunu çekenlere ve göz sorunları yaşayanlara ideal bir yardımcı tedavi biçimidir.
Ancak bunlar birkaç kişide etkisini göstermiş, bilimsel kanıtı olmayan varsayımlardır. Yabanmersini meyvesi tıpçılar tarafından güvenilir bir doğal ilaçtır. Uzun vadede yan etkileri ise henüz bilinmemektedir.
Yüksek dozda ve uzun süreli olarak alınan bu ilaç bileşiminin güvenilirliği kanıtlanmamıştır. Tamamlayıcı ve yardımcı yan tedavileriniz hakkında sağlık uzmanlarıyla görüşün.Kaynak7gunsaglik.com
Yaklaşık 1000 yıldır Avrupa’da geleneksel tıpta kullanılmaktadır. Yaban mersini, Kuzey Amerika, Avrupa ve kuzey Asya'da yetişir. İshal ve iskorbüt tedavisinde çok eskiden beri kullanılmaktadır.
Dolaşım problemleri, ishal, adet krampları, göz problemleri, varis, venöz yetmezlik, diyabet gibi tamamen farklı koşullar ve rahatsızlıklarda kullanılıyor. Meyve ve iç özü de alternatif tıp alanında kullanılır.
Bitkinin yaprakları ile özel bir çay karışımı hazırlanır ve çayı da çok faydalıdır. Bilim insanlarına göre bu meyve gece görüşünü geliştirir. Gece görme sorunu çekenlere ve göz sorunları yaşayanlara ideal bir yardımcı tedavi biçimidir.
Ancak bunlar birkaç kişide etkisini göstermiş, bilimsel kanıtı olmayan varsayımlardır. Yabanmersini meyvesi tıpçılar tarafından güvenilir bir doğal ilaçtır. Uzun vadede yan etkileri ise henüz bilinmemektedir.
Yüksek dozda ve uzun süreli olarak alınan bu ilaç bileşiminin güvenilirliği kanıtlanmamıştır. Tamamlayıcı ve yardımcı yan tedavileriniz hakkında sağlık uzmanlarıyla görüşün.Kaynak7gunsaglik.com
Sigara İçmek Kimlere Daha Fazla Zarar Verir?
Pasif içici bile olsalar çocuklar sigara dumanından hasta olabiliyor. Bünyeleri zayıf ve iki kat daha fazla etkileniyorlar.
Araştırmalar hamilelik esnasında anneleri sigara içen bebeklerin doğuştan kalp rahatsızlığına sahip olma ihtimallerinin daha yüksek olduğunu, aşırı sigara içenlerde ise (günde 20 sigaradan fazla içenlerde) riskin en yüksek seviyede bulunduğunu gösterdi
Hamilelik sırasında sigara içmenin bebeğe zarar verdiği uzun zamandır bilinen bir gerçekti. ABD'deki Seattle Çocuk Hastanesi (Seattle Children's Hospital) tarafından yapılan bir araştırmanın bunu destekler nitelikte olduğu ve hamilelik esnasında sigara içilmesinin bebeklerin kalbine zarar verebileceği; düşük, zayıf bebek ve erken doğum riskini artırabileceği; 35 yaş üstünde ise riskin iki katına çıktığı belirtildi.
GÜNDE BİR PAKET CİNAYET GİBİ
BBC'nin haberine göre, Seattle Çocuk Hastanesi ve Washington Halk Sağlığı Okulu Üniversitesi bilim insanları 1989 - 2011 arasında kalp rahatsızlığı ile doğan 14 bin 128 çocuğu analiz etti ve aynı yıl doğan 62 binden fazla kalp rahatsızlığı olmadan doğan çocukla karşılaştırdı. Hamilelik sırasında anneleri sigara içen ve kalp rahatsızlığı olan çocukların oranıyla anneli sigara içen ancak kalp rahatsızlığı olmayan çocukların oranlarına bakıldı. Haberde, "Sonuçlar, hamilelik esnasında anneleri sigara içen bebeklerin doğuştan kalp rahatsızlığına sahip olma ihtimallerinin daha yüksek olduğunu, aşırı sigara içenlerde ise (günde 20 sigaradan fazla içenlerde) riskin en yüksek seviyede bulunduğunu gösterdi" denildi.
Kaynak7gunsaglik.com
Araştırmalar hamilelik esnasında anneleri sigara içen bebeklerin doğuştan kalp rahatsızlığına sahip olma ihtimallerinin daha yüksek olduğunu, aşırı sigara içenlerde ise (günde 20 sigaradan fazla içenlerde) riskin en yüksek seviyede bulunduğunu gösterdi
Hamilelik sırasında sigara içmenin bebeğe zarar verdiği uzun zamandır bilinen bir gerçekti. ABD'deki Seattle Çocuk Hastanesi (Seattle Children's Hospital) tarafından yapılan bir araştırmanın bunu destekler nitelikte olduğu ve hamilelik esnasında sigara içilmesinin bebeklerin kalbine zarar verebileceği; düşük, zayıf bebek ve erken doğum riskini artırabileceği; 35 yaş üstünde ise riskin iki katına çıktığı belirtildi.
GÜNDE BİR PAKET CİNAYET GİBİ
BBC'nin haberine göre, Seattle Çocuk Hastanesi ve Washington Halk Sağlığı Okulu Üniversitesi bilim insanları 1989 - 2011 arasında kalp rahatsızlığı ile doğan 14 bin 128 çocuğu analiz etti ve aynı yıl doğan 62 binden fazla kalp rahatsızlığı olmadan doğan çocukla karşılaştırdı. Hamilelik sırasında anneleri sigara içen ve kalp rahatsızlığı olan çocukların oranıyla anneli sigara içen ancak kalp rahatsızlığı olmayan çocukların oranlarına bakıldı. Haberde, "Sonuçlar, hamilelik esnasında anneleri sigara içen bebeklerin doğuştan kalp rahatsızlığına sahip olma ihtimallerinin daha yüksek olduğunu, aşırı sigara içenlerde ise (günde 20 sigaradan fazla içenlerde) riskin en yüksek seviyede bulunduğunu gösterdi" denildi.
Kaynak7gunsaglik.com
Zeytinyağı ve Fındığın Kalp Riskine Etkileri
Akdeniz diyetinde yer alan fındık ve zeytinyağı çok sağlıklı besinler olsa da bazı durumlarda kalbe dokunabilir.
5 yıl süren bir araştırmadan kalp riskleri araştırılmıştır. Kalp hastalığı ve diyabet gelişim riskini bu besinler artırabiliyor. Bitkisel beslenme ve özellikle fındık zeytin yağları sendromlara yol açabiliyor ayrıca fazla tüketimleri de zararlı. Metabolik sendrom yetişkinlerin üçte birinde var.
Kan şekeri kolesterol ve kilo dengeleri şaşıyor kalp yoruluyor ve sağlıklı denilen bu beslenme tarzı kişileri hasta edebiliyor. Balık sebze baklagillerde protein ve iyi yağlar var çok sağlıklı besinler ancak aşırıya kaçmadan tüketmek öneriliyor. Fiziksel aktivite kilo kaybı enerji dengeleri insülin direnci iltihap kapma kalp hastalıkları tıkanıklığı gibi konularla beslenme konusu paraleldir. Dengeli beslenme önerilir.
Kaynak7gunsaglik.com
5 yıl süren bir araştırmadan kalp riskleri araştırılmıştır. Kalp hastalığı ve diyabet gelişim riskini bu besinler artırabiliyor. Bitkisel beslenme ve özellikle fındık zeytin yağları sendromlara yol açabiliyor ayrıca fazla tüketimleri de zararlı. Metabolik sendrom yetişkinlerin üçte birinde var.
Kan şekeri kolesterol ve kilo dengeleri şaşıyor kalp yoruluyor ve sağlıklı denilen bu beslenme tarzı kişileri hasta edebiliyor. Balık sebze baklagillerde protein ve iyi yağlar var çok sağlıklı besinler ancak aşırıya kaçmadan tüketmek öneriliyor. Fiziksel aktivite kilo kaybı enerji dengeleri insülin direnci iltihap kapma kalp hastalıkları tıkanıklığı gibi konularla beslenme konusu paraleldir. Dengeli beslenme önerilir.
Kaynak7gunsaglik.com
Sonbaharın 4 Baharatının Sağlıklı Özellikleri
Kokusu tadı ve görüntüsüyle tam sonbahara yakışır bu lezzetli ve sağlıklı baharatları inceleyelim.
Sağlığa 4 büyük faydası olan bu baharatları tanıyalım. Yemeklerde içeceklerde bazı tatlılarda sos ve salatalarda rahatça kullanılabilir. Tarçın herkesin mutfağında mutlaka vardır. Yüksek yağlı yemekler yediğinizde tarçın bu fazla kalori ve yağı alır. Kilo vermeye yardımcıdır. Tarçınlı su içmeniz önerilir. Karanfil, diş ağrısı ve ağız kokusuna bire birdir.
Diş ağrısı ağız sorunları ve ısırıklara iyi gelir. Zencefil, karın mide şişkinlikleri dolaşım boşaltım sorunları sancı ve ağrılara iyi gelir. Sindirim sorunları spazm gibi sıkıntılarda etkilidir. Kas ve eklem ağrılarını azaltır iltihaplanmayı önler. Zerdeçal daha iyi hissetmenizi sağlar ruh sağlığını geliştirir. Depresyon, grip, solunum yolu hastalıkları, virüsler ve hepatit c’ye iyi gelir.
Kaynak7gunsaglik.com
Sağlığa 4 büyük faydası olan bu baharatları tanıyalım. Yemeklerde içeceklerde bazı tatlılarda sos ve salatalarda rahatça kullanılabilir. Tarçın herkesin mutfağında mutlaka vardır. Yüksek yağlı yemekler yediğinizde tarçın bu fazla kalori ve yağı alır. Kilo vermeye yardımcıdır. Tarçınlı su içmeniz önerilir. Karanfil, diş ağrısı ve ağız kokusuna bire birdir.
Diş ağrısı ağız sorunları ve ısırıklara iyi gelir. Zencefil, karın mide şişkinlikleri dolaşım boşaltım sorunları sancı ve ağrılara iyi gelir. Sindirim sorunları spazm gibi sıkıntılarda etkilidir. Kas ve eklem ağrılarını azaltır iltihaplanmayı önler. Zerdeçal daha iyi hissetmenizi sağlar ruh sağlığını geliştirir. Depresyon, grip, solunum yolu hastalıkları, virüsler ve hepatit c’ye iyi gelir.
Kaynak7gunsaglik.com
Meme Kanseri Hastalarının Yemesi ve Yememesi
Mantar. Mutlaka tüketilmesi gereken bir besindir kemoterapi süresince yan etkilerini azaltır ve bağışıklık sistemini güçlendirir.
Yeşilliklere yönelin. Brokoli, ıspanak, maydanoz, roka, karnabahar ve pırasa gibi sebzeleri bolca tüketin. Östrojeni destekler tümör hücrelerini durdurur.
Renkli tüm sebze ve meyveler. Kabak, havuç, domates, portakal, patates, biber, kavun ve böğürtlen. Aklınıza gelen baskın koyu ve renkli tüm çiğ gıdaları tüketin.
Lahana turşusu. Vücudu kanser hücrelerinden korur uzak tutar. Kefir benzeri besinleri tüketin.
Nar ve yaban mersini. Kimyasal ve yabancı maddelerle savaşır. Bu renkli meyveler sizi güçlendirir kanserden korur. Metabolizmayı destekler.
Kabak çekirdeği aynı şekildedir östrojen üretimini destekler kadınları korur. D vitamini içeren süt ürünleri ve diğer besinler, sağlıklı yağlara sahip ceviz, zeytin ve fındık, çay ve soya da meme kanserine karşı koruyucudur.
Kaynak7gunsaglik.com
Yeşilliklere yönelin. Brokoli, ıspanak, maydanoz, roka, karnabahar ve pırasa gibi sebzeleri bolca tüketin. Östrojeni destekler tümör hücrelerini durdurur.
Renkli tüm sebze ve meyveler. Kabak, havuç, domates, portakal, patates, biber, kavun ve böğürtlen. Aklınıza gelen baskın koyu ve renkli tüm çiğ gıdaları tüketin.
Lahana turşusu. Vücudu kanser hücrelerinden korur uzak tutar. Kefir benzeri besinleri tüketin.
Nar ve yaban mersini. Kimyasal ve yabancı maddelerle savaşır. Bu renkli meyveler sizi güçlendirir kanserden korur. Metabolizmayı destekler.
Kabak çekirdeği aynı şekildedir östrojen üretimini destekler kadınları korur. D vitamini içeren süt ürünleri ve diğer besinler, sağlıklı yağlara sahip ceviz, zeytin ve fındık, çay ve soya da meme kanserine karşı koruyucudur.
Kaynak7gunsaglik.com
Kanser Hastalarının Beslenme Şekli Nasıl
Yeterli ve dengeli beslenme, yediden yetmişe tüm insanların yaşamlarını en sağlıklı şekilde devam ettirebilmeleri için son derece önemli bir durumdur. Hele ki söz konusu olan kanser hastası bir birey olunca durum bir o kadar daha hassaslaşıyor.
Ancak bu beslenmelerinin normal insanlardan çok farklı olması gerekmiyor. Vücut gereksinimleri için gerekli olan vitamin, mineral, karbonhidrat, yağ içeren besinleri yeterli oranda tüketmeleri kâfi. Yani burada önemli olan husus yeterli ve dengeli beslenmeleridir.
Yapılan araştırmalara göre yeterli ve dengeli beslenen kanser hastaları, bu süreçte aldıkları kemoterapi, radyoterapi gibi tedavi yöntemlerine olumlu cevap verirlerken; yetersiz beslenen hastalarda bu durumun tam tersi bir seyir izlediği gözlenmiştir.
Uygulanan kemoterapi ve radyoterapi gibi tedavi yöntemleri hastada bulantı kusma, iştahsızlık, tat kaybı, baş dönmesi gibi sorunlar doğurarak besin alımında eksikliğe ve dolayısıyla da beslenme yetersizliğine neden olmaktadır. Bu nedenle de hastanın besin öğelerine olan ihtiyacı artmaktadır. Bu durumun bir an önce önüne geçilmesi çok önemlidir.
Tüm bunları dikkate alarak kanser hastalarını dikkate alması gereken hususlar şunlardır:
-Et, süt, sebze, meyve ve tahıl gruplarının yeterli ve dengeli miktarda tüketilmesine dikkat edilmelidir.
-Kilo kaybı yaşanması önlenmeli, hasta ideal kilo ağırlığına sahip olmalıdır.
-Hastanın fazla tuz tüketmesi engellenmesi
-Besinler haşlama, fırında pişirme gibi sağlıklı yöntemlerle pişirilmesidir. Kızartma türlerinden kesinlikle kaçınılmalıdır.
-Şeker ve yağ tüketimi mümkün olduğunca azaltılmalıdır.
Kaynak7gunsaglik.com
Ancak bu beslenmelerinin normal insanlardan çok farklı olması gerekmiyor. Vücut gereksinimleri için gerekli olan vitamin, mineral, karbonhidrat, yağ içeren besinleri yeterli oranda tüketmeleri kâfi. Yani burada önemli olan husus yeterli ve dengeli beslenmeleridir.
Yapılan araştırmalara göre yeterli ve dengeli beslenen kanser hastaları, bu süreçte aldıkları kemoterapi, radyoterapi gibi tedavi yöntemlerine olumlu cevap verirlerken; yetersiz beslenen hastalarda bu durumun tam tersi bir seyir izlediği gözlenmiştir.
Uygulanan kemoterapi ve radyoterapi gibi tedavi yöntemleri hastada bulantı kusma, iştahsızlık, tat kaybı, baş dönmesi gibi sorunlar doğurarak besin alımında eksikliğe ve dolayısıyla da beslenme yetersizliğine neden olmaktadır. Bu nedenle de hastanın besin öğelerine olan ihtiyacı artmaktadır. Bu durumun bir an önce önüne geçilmesi çok önemlidir.
Tüm bunları dikkate alarak kanser hastalarını dikkate alması gereken hususlar şunlardır:
-Et, süt, sebze, meyve ve tahıl gruplarının yeterli ve dengeli miktarda tüketilmesine dikkat edilmelidir.
-Kilo kaybı yaşanması önlenmeli, hasta ideal kilo ağırlığına sahip olmalıdır.
-Hastanın fazla tuz tüketmesi engellenmesi
-Besinler haşlama, fırında pişirme gibi sağlıklı yöntemlerle pişirilmesidir. Kızartma türlerinden kesinlikle kaçınılmalıdır.
-Şeker ve yağ tüketimi mümkün olduğunca azaltılmalıdır.
Kaynak7gunsaglik.com
Erkekler Prostat Taramasından Neden Çekinir?
Prostat muayenesini bir yaştan sonra her erkeğin düzenli bir şekilde olması gerekir. Peki erkekler bu muayeneden korkuyor mu nedenleri neler?
Prostat muayenesi yapacaklar diye doktora gidemiyorum. Bunun başka yöntemi yok mu? M.L./Balıkesir
Bir erkeğin yapması gerekenlerin başında; sağlık taramalarını aksatmamak gelir çünkü dünyaya erkek olarak doğmuş olmak bile yeterli ciddiyette risk faktörüdür.
ERKEN TANI ÖNEMLİ
Yapılacak birkaç basit tetkik ve muayene ile çok önemli hastalıkları daha hasar yaratmadan tespit etmek, bazılarının ise en başından itibaren önlemini almak mümkündür. Bağırsak kanseri ya da şeker hastalığı da bunlar arasındadır. Prostat taramasına gelince; o ayrı bir öneme sahiptir. Çünkü prostat hastalıkları, erkeklerin kaderidir ve neredeyse her erkek, hele yaşam uzadıkça, prostatın basit ya da ciddi bir hastalığına yakalanacaktır. Bu hastalıklar çoğunlukla yavaş seyirli olduğundan erken tanı ile tedavi şansı çok yüksektir. Sizi doktordan kaçıran makattan muayene ise basit ama etkili bir tarama yöntemidir. Gereğinde yapılacak kan ve diğer görüntüleme yöntemleri ile teşhisin kesinliğini ve hassasiyetini artırır.
Sevenler daha sağlıklıdır
Seven insanların daha uzun yaşadığı söylenir. Bunun bilimsel açıklaması var mı? T.Ç./Zonguldak
Soru; bu güzel günde cevap vermekten en çok hoşlanacağım konudan gelmiş. Sevginin sağlık üzerine etkileri hep araştırılmış ve arasında kuvvetli bağlantılar bulunmuştur. Örneğin sevgi; nörobiyolojik toleransı artırır. Anne ve baba ne yaparsa yapsın; çocuğunun yaptıklarına katlanabilir. Bu hoşgörü olmasa; daha ilk ayından itibaren geceler boyu sizi uyanık tutan bir varlığa kim katlanabilir? Aşk ve sevgi; beynin dikkat, motivasyon ve hafıza ile ilgili bölümlerini harekete geçirir, otonom sinir sistemi üzerindeki kontrolü artırarak stresle baş etmeyi kolaylaştırır.
Yüksek tansiyonun belirtileri
Bazen ensemden bir ağrı geliyor. Bu ağrı yüksek tansiyonun belirtisi olabilir mi? M.L./Ankara
Yüksek tansiyona bazen 'sessiz katil' denir çünkü yıllarca belirti vermeden sessiz kalabilir. Tedavi doğru yapılmadığında; kalpten böbreklere birçok iç organda hasara yol açabilir. Yüksek tansiyonu olanlarınyüzde 30'unun, hastalığından haberdar olmadığını düşünürsek; kontrollerin önemi bir kez daha ortaya çıkar. Kan bağı olan bir yakınınızda yüksek tansiyon varsa, kontroller daha önem kazanır. Tansiyon yüksekse; baş ağrısı, yorgunluk, bilinçte dalgalanma, görme problemleri, göğüs ağrısı, nefes darlığı, düzensiz kalp atımları, kulakta zonklama görülür.Kaynak7gunsaglik.com
Prostat muayenesi yapacaklar diye doktora gidemiyorum. Bunun başka yöntemi yok mu? M.L./Balıkesir
Bir erkeğin yapması gerekenlerin başında; sağlık taramalarını aksatmamak gelir çünkü dünyaya erkek olarak doğmuş olmak bile yeterli ciddiyette risk faktörüdür.
ERKEN TANI ÖNEMLİ
Yapılacak birkaç basit tetkik ve muayene ile çok önemli hastalıkları daha hasar yaratmadan tespit etmek, bazılarının ise en başından itibaren önlemini almak mümkündür. Bağırsak kanseri ya da şeker hastalığı da bunlar arasındadır. Prostat taramasına gelince; o ayrı bir öneme sahiptir. Çünkü prostat hastalıkları, erkeklerin kaderidir ve neredeyse her erkek, hele yaşam uzadıkça, prostatın basit ya da ciddi bir hastalığına yakalanacaktır. Bu hastalıklar çoğunlukla yavaş seyirli olduğundan erken tanı ile tedavi şansı çok yüksektir. Sizi doktordan kaçıran makattan muayene ise basit ama etkili bir tarama yöntemidir. Gereğinde yapılacak kan ve diğer görüntüleme yöntemleri ile teşhisin kesinliğini ve hassasiyetini artırır.
Sevenler daha sağlıklıdır
Seven insanların daha uzun yaşadığı söylenir. Bunun bilimsel açıklaması var mı? T.Ç./Zonguldak
Soru; bu güzel günde cevap vermekten en çok hoşlanacağım konudan gelmiş. Sevginin sağlık üzerine etkileri hep araştırılmış ve arasında kuvvetli bağlantılar bulunmuştur. Örneğin sevgi; nörobiyolojik toleransı artırır. Anne ve baba ne yaparsa yapsın; çocuğunun yaptıklarına katlanabilir. Bu hoşgörü olmasa; daha ilk ayından itibaren geceler boyu sizi uyanık tutan bir varlığa kim katlanabilir? Aşk ve sevgi; beynin dikkat, motivasyon ve hafıza ile ilgili bölümlerini harekete geçirir, otonom sinir sistemi üzerindeki kontrolü artırarak stresle baş etmeyi kolaylaştırır.
Yüksek tansiyonun belirtileri
Bazen ensemden bir ağrı geliyor. Bu ağrı yüksek tansiyonun belirtisi olabilir mi? M.L./Ankara
Yüksek tansiyona bazen 'sessiz katil' denir çünkü yıllarca belirti vermeden sessiz kalabilir. Tedavi doğru yapılmadığında; kalpten böbreklere birçok iç organda hasara yol açabilir. Yüksek tansiyonu olanlarınyüzde 30'unun, hastalığından haberdar olmadığını düşünürsek; kontrollerin önemi bir kez daha ortaya çıkar. Kan bağı olan bir yakınınızda yüksek tansiyon varsa, kontroller daha önem kazanır. Tansiyon yüksekse; baş ağrısı, yorgunluk, bilinçte dalgalanma, görme problemleri, göğüs ağrısı, nefes darlığı, düzensiz kalp atımları, kulakta zonklama görülür.Kaynak7gunsaglik.com
Evde Baş Ağrısı Nasıl Geçirilir?
Baş ağrıları günümüzü hayatımızı çok olumsuz bir şekilde etkiliyor. Peki evde kendimiz nasıl bu ağrılardan kurtulabiliriz?
Baş ağrısı hastalarının büyük bir bölümünün ağrılı günler nedeniyle sosyal hayattan koptuklarını, mesleki fonksiyonlarını veya günlük işlerini yerine getiremediklerini, aile içi ve arkadaşlık ilişkilerinin bozulduğunu görüyoruz. Bu durum psikolojik sorunları da beraberinde getiriyor. Bu nedenle hastanın ağrı yaşadığı günlerde ağrısının en kısa sürede geçirilmesi yani doğru bir atak tedavisinin yapılması gerekiyor. Baş ağrısı için evde alınacak yöntemlerin, ağrının şiddetini ya da süresini azaltmaya yardımcı olduğunu dile getiren Nöroloji Uzmanı Dr. Sevda Dağcıoğlu, bazı yöntemler hakkında bilgi verdi.
Hastanın baş ağrısı atağının tanısının doğru bir şekilde koyulması ve uygun atak tedavisinin doğru zaman ve dozlarda alınması büyük önem taşıyor. Bazen de ilaçla tedavi gerektirmeyen fakat basit yöntemlerle sağaltabileceğimiz ağrılarla karşılaşabiliyoruz. Bunu bilmek daha az ağrı kesici almak ya da ağrılı dönemden daha hızlı kurtulmak için önemlidir.
Baş ağrılarının büyük bir kısmı kendiliğinden ya da evde uygulayacağımız bazı basit yöntemlerle giderilebilir. Baş ağrılarımızı tanımamız ve bu yöntemleri bilmemiz sayesinde, çoğu zaman acile ya da doktora başvurmaktan kurtulabiliriz.
Yalnız bu yardımcı tedavi yöntemlerinden önce iki çok önemli noktayı unutmamamız ve bu konularda çok dikkatli olmamız gerekir. Bunlardan birincisi, daha önceden de baş ağrısı yaşıyor olsak bile eğer o an için farklı, daha şiddetli, ani gelen ya da görme bozukluğu, kollarda bacaklarda uyuşma, güçsüzlük, ense kaslarında gerginlik, ateş gibi başka belirtilerin de eşlik ettiği bir ağrıyı kendi başımıza geçiştirmeye çalışmak yarardan çok zarar getirebilir ve hayati tehlike yaratan bir olası durumu anlamak için zaman kaybettirebilir. Bir ikinci önemli nokta da bu yöntemleri kullanmaya karar veren hastaların bu yöntemlerin hekimlerinin önerdiği tedavilerin yerini tutmayacağını bilmeleri ve tedavilerini aksatmamaları gerektiğidir.
Baş ağrısı için evde alınacak yöntemler ağrının şiddetini ya da süresini azaltmaya yönelik yardımcı bazı önerilerden ibarettir. Hafif bir baş ağrısı yaşıyorsanız, sessiz ve karanlık bir odada dinlenme, alın ve başın ön bölümüne soğuk kompress uygulama, sigara ve alkolden uzak durma gibi önlemler çoğu zaman yeterli olur.
Nefes alma egzersizleri
Baş ağrısını kendi kendimize nasıl geçirebiliriz?
Sırt üstü yatın ya da sırtınızı rahat bir yere dayayarak oturma pozisyonuna geçin. Nefes almaya konsantre olun ve yavaş, sabit bir şekilde nefes almaya devam edin. Burundan nefes alın ve nefesinizi burundan ya da ağızdan verin. Sadece göğsünüzle nefes almak yerine göbek ve kaburgalar arasını dolduracak şekilde derin nefes alın. Nefes tutmayın. Bu nefes alma verme hareketine 5-10 dakika boyunca devam edin. Bu sürenin sonunda tüm vücudunuzda bir rahatlama hissi fark edeceksiniz.
Kaynak7gunsaglik.com
Baş ağrısı hastalarının büyük bir bölümünün ağrılı günler nedeniyle sosyal hayattan koptuklarını, mesleki fonksiyonlarını veya günlük işlerini yerine getiremediklerini, aile içi ve arkadaşlık ilişkilerinin bozulduğunu görüyoruz. Bu durum psikolojik sorunları da beraberinde getiriyor. Bu nedenle hastanın ağrı yaşadığı günlerde ağrısının en kısa sürede geçirilmesi yani doğru bir atak tedavisinin yapılması gerekiyor. Baş ağrısı için evde alınacak yöntemlerin, ağrının şiddetini ya da süresini azaltmaya yardımcı olduğunu dile getiren Nöroloji Uzmanı Dr. Sevda Dağcıoğlu, bazı yöntemler hakkında bilgi verdi.
Hastanın baş ağrısı atağının tanısının doğru bir şekilde koyulması ve uygun atak tedavisinin doğru zaman ve dozlarda alınması büyük önem taşıyor. Bazen de ilaçla tedavi gerektirmeyen fakat basit yöntemlerle sağaltabileceğimiz ağrılarla karşılaşabiliyoruz. Bunu bilmek daha az ağrı kesici almak ya da ağrılı dönemden daha hızlı kurtulmak için önemlidir.
Baş ağrılarının büyük bir kısmı kendiliğinden ya da evde uygulayacağımız bazı basit yöntemlerle giderilebilir. Baş ağrılarımızı tanımamız ve bu yöntemleri bilmemiz sayesinde, çoğu zaman acile ya da doktora başvurmaktan kurtulabiliriz.
Yalnız bu yardımcı tedavi yöntemlerinden önce iki çok önemli noktayı unutmamamız ve bu konularda çok dikkatli olmamız gerekir. Bunlardan birincisi, daha önceden de baş ağrısı yaşıyor olsak bile eğer o an için farklı, daha şiddetli, ani gelen ya da görme bozukluğu, kollarda bacaklarda uyuşma, güçsüzlük, ense kaslarında gerginlik, ateş gibi başka belirtilerin de eşlik ettiği bir ağrıyı kendi başımıza geçiştirmeye çalışmak yarardan çok zarar getirebilir ve hayati tehlike yaratan bir olası durumu anlamak için zaman kaybettirebilir. Bir ikinci önemli nokta da bu yöntemleri kullanmaya karar veren hastaların bu yöntemlerin hekimlerinin önerdiği tedavilerin yerini tutmayacağını bilmeleri ve tedavilerini aksatmamaları gerektiğidir.
Baş ağrısı için evde alınacak yöntemler ağrının şiddetini ya da süresini azaltmaya yönelik yardımcı bazı önerilerden ibarettir. Hafif bir baş ağrısı yaşıyorsanız, sessiz ve karanlık bir odada dinlenme, alın ve başın ön bölümüne soğuk kompress uygulama, sigara ve alkolden uzak durma gibi önlemler çoğu zaman yeterli olur.
Nefes alma egzersizleri
Baş ağrısını kendi kendimize nasıl geçirebiliriz?
Sırt üstü yatın ya da sırtınızı rahat bir yere dayayarak oturma pozisyonuna geçin. Nefes almaya konsantre olun ve yavaş, sabit bir şekilde nefes almaya devam edin. Burundan nefes alın ve nefesinizi burundan ya da ağızdan verin. Sadece göğsünüzle nefes almak yerine göbek ve kaburgalar arasını dolduracak şekilde derin nefes alın. Nefes tutmayın. Bu nefes alma verme hareketine 5-10 dakika boyunca devam edin. Bu sürenin sonunda tüm vücudunuzda bir rahatlama hissi fark edeceksiniz.
Kaynak7gunsaglik.com
Parkinson ve Beyin Pili Tedavisi
Beyin pili tedavisi kimlere uygulanıyor neleri tedavi ediyor? Parkinson hastaları için beyin pili uygulaması nasıl yapılır?
Parkinson hastasıysanız beyin pili uygulaması için geç kalmayın. Her Parkinson hastasına beyin pili takılması gerekmiyor. Ancak beyin pilinden önemli yarar sağlayacak hastalar arasında geç kaldıkları için gereğinden az yarar görenler bulunuyor. İşte beyin piline yönelik gerçekler…
Toplumda sık görülen Parkinson hastalığının cerrahi tedavisi denince, akla büyük oranda beyin pili uygulaması geliyor. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Savaş, Parkinsonun beynin ilerleyici ve giderek fonksiyonlarda bozulmaya yol açan bir hastalığı olduğunu söylüyor.
Bu hastalık sırasında hastalarda pek çok sistemde özellikle de hareket sisteminde sorunlar görülüyor ve bu bozukluk; yavaşlama, titreme, adalelerde sertleşme gibi belirtiler gösteriyor.
KESİN TEDAVİSİ YOK
Parkinson hastalığının nedeni tam olarak bilinmese de nedeni bilinen bazı gruplarda ailevi geçişler söz konusu olabiliyor. Akraba evliliği yapanlarda ve bazı hastalarda genetik geçiş olduğu bilinse de bunun çok küçük bir grubu oluşturduğu belirtiliyor.
Prof. Dr. Ali Savaş, Parkinsonun günümüz şartlarında kesin tedavisi olmadığını söylüyor. Uygulanan birçok tedavi yönteminin hastalığa yararı olsa da sorunu tümüyle ortadan kaldırmak mümkün olmuyor. Ancak ilaç ve cerrahinin uygulandığı hastaların tedavi görmeyen hastalara göre çok daha iyi şartlarda yaşadıkları belirtiliyor. Parkinson hastasına önce ilaç tedavisi uyguladıklarını söyleyen Savaş, bunun temel tedavi yöntemi olduğunu ancak zamanı geldiğinde beyin pili uygulaması yapılmasının da hastalığın ayrılmaz tedavi unsurlarından biri haline geldiğini belirtiyor.
Dünyada 20 yıllık geçmişi olan beyin pili uygulamasının, Türkiye’de de dünyayla eş zamanlı gerçekleştirildiğine ve Parkinson Cerrahisi ameliyatlarının 50 yıllık geçmişi olduğuna dikkat çekiliyor. Son 20 yıl içinde hastaların bu yolla tedavi olma olasılıklarının çok daha fazla olduğu, günümüzde cerrahi gereken Parkinson hastalarının yüzde 90 – 95′ ine beyin pili önerildiği belirtiliyor. Buna karşın hala diğer cerrahi yöntemlerin uygulandığı ve bundan yarar gören küçük bir hasta grubu bulunuyor.
DÜNYADA 50 BİN HASTAYA TAKILDI
Dünyada yaklaşık 50 bin hastaya beyin pili takıldığını söyleyen Savaş, bu sayının Türkiye’de 1500′ ü bulduğunu belirtiyor. Kendisinin beyin cerrahı olarak son 25 yılda Parkinson ve hareket bozuklukları konularında yaptığı cerrahi sayısının 800′ e yaklaştığını söyleyen Savaş, bu hastaların 100′ den fazlasına beyin pili uyguladığını söylüyor.
"Parkinson hastalığı bir hareket bozukluğu olsa da tedavi edilmesi gereken farklı hareket bozuklukları da bulunuyor. "Esansiyel tremor" ve "Ailevi titreme" gibi hastalıklardan kaynaklanan titremeler beyin pili uygulaması ile azaltılabiliyor.
Beyin pili, "Distoni" adı verilen ve vücudun bir kısmı ya da tümünde meydana gelen istemsiz kasılmalarda da etkili oluyor. Henüz Türkiye’de uygulanmaya başlanmasa bile dünyada hareket bozukluğu grubu dışında yaygınlığı artan psikiyatrik hastalıklarda da (Depresyon ve obsesif kompülsif bozukluklar) beyin pili uygulamasının giderek artan oranda yaygınlaştığına dikkat çekiliyor.
10 hastadan 8-9’u memnun
Beyin pili, Parkinson hastalığı olan hastalarda yararlı olmasına karşın; travma, vasküler nedenler, toksik zehirlenmeler ile parkinsonizmin atipik formlarında yarar sağlamıyor.
Prof. Dr. Ali Savaş, Parkinson teşhisi konulan bir hastanın hemen ameliyat edilmediğini, ameliyat için genellikle 3-5 yıldan sonraki dönemin beklendiğini söylüyor. Bu, kişinin başka bir hastalığı olup olmadığı veya ilacın bütün yöntemlerinin denenip denenmediğini görmek için yapılıyor. Bu sürecin sonunda hastanın ilaçla rahatlayamaması ve hareketlerinde sıkıntılar bulunması halinde gündeme ameliyat geliyor ve bu durumdaki hastaların beyin pili uygulamasından duydukları tatmin oranının yüzde 80 – 90′ lara ulaştığı belirtiliyor. Bununla birlikte ameliyatın geç yapılmasının hastaya daha az yarar sağladığı gerçeğinin unutulmaması öneriliyor.
Uygulamanın sonunda 10 hastadan 8 – 9′ unun yapılan işlemden memnun kaldığına dikkat çekiliyor. Geride kalan hasta grubunda istenen sonucun alınmamasının, hastalığın yapısı ve ilerleyişiyle ilgisi bulunuyor. Beyin pili hastalıktaki ilerlemeyi bir miktar düzeltse de bu hızlı ilerleyiş içinde uygulamadan beklediği ölçüde yarar göremeyen gruplar da oluyor. Doğru hastada farkın hemen hissedildiğini söyleyen Savaş, titreme özelliğinin her Parkinson hastası için ön planda olmadığını belirtiyor.
Titremeyen hastaya da beyin pili takılabilir
Beyin pili uygulaması ile titremeden daha çok; yürümede yavaşlama ve ilaçtaki dalgalanmalarla kasılmaları olan kişilerin sorunları azaltılıyor. Bu uygulama ile kişilerin ilaca olan bağımlılığı bazen yüzde 50′ ye kadar indirilebiliyor. Bu durum, yürüme sıkıntısında ve yavaş yürüme ile kasılmalarda azalma anlamına geliyor. Bu noktada, uygulamanın titreme de de olumlu sonuç verdiği belirtiliyor.
Uygulama nasıl gerçekleştiriliyor?
Prof. Dr. Ali Savaş, ameliyatın 2 aşamalı olarak yapıldığını, asıl önemli kısmın ilk aşama olduğunu belirterek, bu aşamada beyne elektrotlar yerleştirilmesinin çok önemli olduğuna dikkat çekiyor. Beyne elektrot yerleştirilip yeri ve doğruluğu saptandıktan sonra 2′ inci aşamaya bir gün sonra geçiliyor ve bu aşamada pil yerleştirme işlemi gerçekleştiriliyor.
Ameliyatın birinci kısmı daha uzun sürüyor ve bu süreç daha fazla hazırlık gerektiriyor. Ameliyatın asıl başarısının birinci günle ilişkili olduğu, ilk günkü operasyonun yaklaşık 5 saat, ikinci günkü işlemin ise 3 saat sürdüğü belirtiliyor. Tüm işlemler bittiğinde vücudun dışında bir cihaz kalmıyor ve her şey vücudun içine yerleştirilmiş oluyor.
Beyin cerrahisinin düşük riskli ameliyatlarından
Beyin pili uygulamasının beyin cerrahisinin düşük riskli ameliyatlarından biri olduğu belirtiliyor. Buna karşın her ameliyatta olduğu gibi bu uygulamada da istenmeyen sonuçlar ve komplikasyonlar meydana gelebiliyor. Ciddi komplikasyonların oranının ortalama yüzde 2-3 civarında olduğu belirtiliyor.
Karşılaşılacak komplikasyonlar arasında ufak beyin kanamaları, mikrop kapma, yara problemleri ve daha küçük problemler olarak nitelenen elektrotlarda kaymalar, temas bozuklukları gibi sıkıntılar bulunuyor. Küçük problemlerin oranı ise biraz daha yüksek çıkıp yüzde 10′ ları bulabiliyor.
Kaynak7gunsaglik.com
Parkinson hastasıysanız beyin pili uygulaması için geç kalmayın. Her Parkinson hastasına beyin pili takılması gerekmiyor. Ancak beyin pilinden önemli yarar sağlayacak hastalar arasında geç kaldıkları için gereğinden az yarar görenler bulunuyor. İşte beyin piline yönelik gerçekler…
Toplumda sık görülen Parkinson hastalığının cerrahi tedavisi denince, akla büyük oranda beyin pili uygulaması geliyor. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Savaş, Parkinsonun beynin ilerleyici ve giderek fonksiyonlarda bozulmaya yol açan bir hastalığı olduğunu söylüyor.
Bu hastalık sırasında hastalarda pek çok sistemde özellikle de hareket sisteminde sorunlar görülüyor ve bu bozukluk; yavaşlama, titreme, adalelerde sertleşme gibi belirtiler gösteriyor.
KESİN TEDAVİSİ YOK
Parkinson hastalığının nedeni tam olarak bilinmese de nedeni bilinen bazı gruplarda ailevi geçişler söz konusu olabiliyor. Akraba evliliği yapanlarda ve bazı hastalarda genetik geçiş olduğu bilinse de bunun çok küçük bir grubu oluşturduğu belirtiliyor.
Prof. Dr. Ali Savaş, Parkinsonun günümüz şartlarında kesin tedavisi olmadığını söylüyor. Uygulanan birçok tedavi yönteminin hastalığa yararı olsa da sorunu tümüyle ortadan kaldırmak mümkün olmuyor. Ancak ilaç ve cerrahinin uygulandığı hastaların tedavi görmeyen hastalara göre çok daha iyi şartlarda yaşadıkları belirtiliyor. Parkinson hastasına önce ilaç tedavisi uyguladıklarını söyleyen Savaş, bunun temel tedavi yöntemi olduğunu ancak zamanı geldiğinde beyin pili uygulaması yapılmasının da hastalığın ayrılmaz tedavi unsurlarından biri haline geldiğini belirtiyor.
Dünyada 20 yıllık geçmişi olan beyin pili uygulamasının, Türkiye’de de dünyayla eş zamanlı gerçekleştirildiğine ve Parkinson Cerrahisi ameliyatlarının 50 yıllık geçmişi olduğuna dikkat çekiliyor. Son 20 yıl içinde hastaların bu yolla tedavi olma olasılıklarının çok daha fazla olduğu, günümüzde cerrahi gereken Parkinson hastalarının yüzde 90 – 95′ ine beyin pili önerildiği belirtiliyor. Buna karşın hala diğer cerrahi yöntemlerin uygulandığı ve bundan yarar gören küçük bir hasta grubu bulunuyor.
DÜNYADA 50 BİN HASTAYA TAKILDI
Dünyada yaklaşık 50 bin hastaya beyin pili takıldığını söyleyen Savaş, bu sayının Türkiye’de 1500′ ü bulduğunu belirtiyor. Kendisinin beyin cerrahı olarak son 25 yılda Parkinson ve hareket bozuklukları konularında yaptığı cerrahi sayısının 800′ e yaklaştığını söyleyen Savaş, bu hastaların 100′ den fazlasına beyin pili uyguladığını söylüyor.
"Parkinson hastalığı bir hareket bozukluğu olsa da tedavi edilmesi gereken farklı hareket bozuklukları da bulunuyor. "Esansiyel tremor" ve "Ailevi titreme" gibi hastalıklardan kaynaklanan titremeler beyin pili uygulaması ile azaltılabiliyor.
Beyin pili, "Distoni" adı verilen ve vücudun bir kısmı ya da tümünde meydana gelen istemsiz kasılmalarda da etkili oluyor. Henüz Türkiye’de uygulanmaya başlanmasa bile dünyada hareket bozukluğu grubu dışında yaygınlığı artan psikiyatrik hastalıklarda da (Depresyon ve obsesif kompülsif bozukluklar) beyin pili uygulamasının giderek artan oranda yaygınlaştığına dikkat çekiliyor.
10 hastadan 8-9’u memnun
Beyin pili, Parkinson hastalığı olan hastalarda yararlı olmasına karşın; travma, vasküler nedenler, toksik zehirlenmeler ile parkinsonizmin atipik formlarında yarar sağlamıyor.
Prof. Dr. Ali Savaş, Parkinson teşhisi konulan bir hastanın hemen ameliyat edilmediğini, ameliyat için genellikle 3-5 yıldan sonraki dönemin beklendiğini söylüyor. Bu, kişinin başka bir hastalığı olup olmadığı veya ilacın bütün yöntemlerinin denenip denenmediğini görmek için yapılıyor. Bu sürecin sonunda hastanın ilaçla rahatlayamaması ve hareketlerinde sıkıntılar bulunması halinde gündeme ameliyat geliyor ve bu durumdaki hastaların beyin pili uygulamasından duydukları tatmin oranının yüzde 80 – 90′ lara ulaştığı belirtiliyor. Bununla birlikte ameliyatın geç yapılmasının hastaya daha az yarar sağladığı gerçeğinin unutulmaması öneriliyor.
Uygulamanın sonunda 10 hastadan 8 – 9′ unun yapılan işlemden memnun kaldığına dikkat çekiliyor. Geride kalan hasta grubunda istenen sonucun alınmamasının, hastalığın yapısı ve ilerleyişiyle ilgisi bulunuyor. Beyin pili hastalıktaki ilerlemeyi bir miktar düzeltse de bu hızlı ilerleyiş içinde uygulamadan beklediği ölçüde yarar göremeyen gruplar da oluyor. Doğru hastada farkın hemen hissedildiğini söyleyen Savaş, titreme özelliğinin her Parkinson hastası için ön planda olmadığını belirtiyor.
Titremeyen hastaya da beyin pili takılabilir
Beyin pili uygulaması ile titremeden daha çok; yürümede yavaşlama ve ilaçtaki dalgalanmalarla kasılmaları olan kişilerin sorunları azaltılıyor. Bu uygulama ile kişilerin ilaca olan bağımlılığı bazen yüzde 50′ ye kadar indirilebiliyor. Bu durum, yürüme sıkıntısında ve yavaş yürüme ile kasılmalarda azalma anlamına geliyor. Bu noktada, uygulamanın titreme de de olumlu sonuç verdiği belirtiliyor.
Uygulama nasıl gerçekleştiriliyor?
Prof. Dr. Ali Savaş, ameliyatın 2 aşamalı olarak yapıldığını, asıl önemli kısmın ilk aşama olduğunu belirterek, bu aşamada beyne elektrotlar yerleştirilmesinin çok önemli olduğuna dikkat çekiyor. Beyne elektrot yerleştirilip yeri ve doğruluğu saptandıktan sonra 2′ inci aşamaya bir gün sonra geçiliyor ve bu aşamada pil yerleştirme işlemi gerçekleştiriliyor.
Ameliyatın birinci kısmı daha uzun sürüyor ve bu süreç daha fazla hazırlık gerektiriyor. Ameliyatın asıl başarısının birinci günle ilişkili olduğu, ilk günkü operasyonun yaklaşık 5 saat, ikinci günkü işlemin ise 3 saat sürdüğü belirtiliyor. Tüm işlemler bittiğinde vücudun dışında bir cihaz kalmıyor ve her şey vücudun içine yerleştirilmiş oluyor.
Beyin cerrahisinin düşük riskli ameliyatlarından
Beyin pili uygulamasının beyin cerrahisinin düşük riskli ameliyatlarından biri olduğu belirtiliyor. Buna karşın her ameliyatta olduğu gibi bu uygulamada da istenmeyen sonuçlar ve komplikasyonlar meydana gelebiliyor. Ciddi komplikasyonların oranının ortalama yüzde 2-3 civarında olduğu belirtiliyor.
Karşılaşılacak komplikasyonlar arasında ufak beyin kanamaları, mikrop kapma, yara problemleri ve daha küçük problemler olarak nitelenen elektrotlarda kaymalar, temas bozuklukları gibi sıkıntılar bulunuyor. Küçük problemlerin oranı ise biraz daha yüksek çıkıp yüzde 10′ ları bulabiliyor.
Kaynak7gunsaglik.com
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)